Tiyatro seyreder gibi bakıyorlar benim öfkeme. Biraz fazla kaçtı mı, oyunun yarısında
bırakıp çıkıyorlar. Sizin gibi seyirci nerede, albayım?»
«Bizim de başka çaremiz yok da ondan, oğlum Hikmet. Biz bu dünyaya setretmeye, hayran
olmaya gelmişiz. Takdir etmesini bilmek de bir meziyet, derlerdi büyüklerimiz bize. Biz de
önümüze geleni beğenirdik: Tarih hocasını Herodot, felsefeciyi Eflâtun zannederdik.
Bizim hocaların adı neden tarihe henüz geçmemiş diye hayıflanırdık; ortada bir haksızlık
olduğunu düşünürdük. Bize göre herkes, âlim adamdı. Tekaüt olduktan sonra kanaatlerim
biraz değişmişti ama, gene de hangi resim sergisine gitsem, koşar ressamı tebrik ederdim; bütün piyeslerden sonra alkışlamaktan ellerim acırdı. Ediplerle tanışamadım diye üzülür dururdum. Bir gazete muharririnin yazılarını en büyük hakikat olarak kabul ederdim. Mühim makaleleri kesip saklar, fırsat buldukça yeni baştan okurdum. Ortaya atılan her esere hürmetim vardır benim. Bir insanın, iyi kötü, ortaya bir eser koyması ne kadar zor, ne kadar takdire şayan bir gayrettir bilemezsin.»