Gönderi

Kolektivizmin insanı felakete sürükleyen en temel problemi, başkalarının hayatından sorumlu olduğumuz, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğumuza öncelememiz gerektiği, ancak bu şekilde erdemli bir insan olabileceğimiz düşüncesidir. Bu zehirli düşünce öteden beri eğitim, kültür, din ve resmi ideolojiler tarafından insanlara o denli büyük bir şiddetle dayatılmıştır ki insanlar bunun aksini düşünmeye cesaret edemezler. Fakat kendilerini yıkıma götürecek olan da tam olarak sorgulayıp yıkmaya cesaret edemedikleri bu düşüncedir. Öncelikle kendimizden önce başkalarının mutluluğunu gözetmemiz ve kendimizi başkaları için feda etmemiz gerektiği düşüncesi, başkalarının hayatının bizimkinden daha değerli olduğu ve başkalarının mutluluğu bizden daha çok hak ettiği varsayımını zorunlu olarak barındırır. Çünkü bir şeyin feda edilmesi, ancak kendisinden daha değerli bir şey uğruna feda ediliyorsa anlamlıdır. Fakat bir başkasındaki yaşama ve hayattan keyif alma arzusu bizdekiyle tamamen aynıdır. Bu durumda onun mutluluğunun bizimkinden daha önemli olmasını gerektirecek bir şey yoktur. Diğer taraftan fedakarlık düşüncesi ahlaki değildir. Çünkü her insanın ahlaki açıdan eşit değerde olduğunu kabul ediyorsak herhangi bir gerekçeyle belli bir insanın mutluluğunun başkasınınkinden daha önemli kabul edilmesi, bazı insanların başkalarından daha düşük ahlaki değerde olduğu kabulünü de beraberinde getirmek zorundadır. Bu tavır, belli bir gerekçeye dayanarak bazı insanların mutluluğunun bazılarına öncelenebileceği ve bundan dolayı bazı insanların feda edilmesini meşru bularak insanın kurban edilmesini gerekçelendirmektedir. Bu yaklaşım mantıksal açıdan ise zaten kendi içinde tutarsızdır. Eğer her insanın kendisini başkaları için feda etmesi gerektiğini, yani insanın kendinde değerli olmayıp ancak başkaları için kendisini feda ettiği zaman değerli olabileceğini varsayarsak uğruna kendimizi feda etmemiz gerektiği varsayılan o başkaları da kendi başlarına değersiz varlıklar kabul edildikleri için ortada zaten uğrunda kendimizi feda etmemizi gerektirecek, bizden daha değerli bir şey bulunmamaktadır. İnsanlar temel olarak bizden daha zor durumda olan, dezavantajlı insanları gözetmemiz ve onlara öncelik tanımamız gerektiğini, çünkü bizim toplumdan bağımsız olmadığımızı ve bir gün bizim de olumsuz durumlarla karşılaşabileceğimizi ileri sürmektedirler. Bu düşünce, bireysel sorumluluğu ortadan kaldırarak insanları kendi hayatları konusunda inisiyatif almaktan yoksun bırakacak bir yaklaşımdır. Eğer her birimiz kendimizden önce bizden daha zor durumda olanlara yardım etmek zorundaysak, herkes kendi hayatının sorumluluğunu üstlenmek zorunda olmadığını, ihtiyaç duyduğu her şeyi başkalarından beklemeye hakkının olduğunu iddia edebilecek duruma gelir. Bu durumda insanlara hayatlarının sorumluluğunu almaları ve çaba sarf etmeleri gerektiğini kabul ettiremezsiniz. Diğer taraftan başkalarına kıyasla daha zor durumda olmak, dezavantajlı olmak, göreceli şeylerdir. Kime göre neye göre dezavantaj? Her insanın hayatında çeşitli avantajlar da dezavantajlar da mevcuttur. Bizde olan bazı avantajlar başkalarında olmayabileceği gibi başkalarında olan bazı avantajlar da bizde olmayabilir. Bu, hiç kimseye kendi ihtiyaçları ve isteklerini başkalarından karşılıksız talep etme hakkını vermez. Fedakarlık düşüncesi insan üzerinde öğretilmiş bir suçluluk duygusu yaratarak onu sindirmek, pasifize etmek için çok kullanışlı bir araçtır. Otoritelerin istediği şey tam da budur. Doğru düzgün et yiyemediğin, ev ve araba alamadığın, hobilerine yeteri kadar para ve zaman harcayamadığın, tatil yapamadığın için şikayet etmemelisin, çünkü Afrika'nın bilmem neresinde temiz içme suyuna ulaşamayan insanlar var. Bu yüzden çeneni kapat ve vampirleri beslemeye devam et. Her insandaki yaşama ve hayattan keyif alma arzusu aynı olduğuna göre ne kendimizi başkaları için ne de başkalarının kendilerini bizim için feda etmek zorunda olmadığını anlamalıyız. Mutluluğu herkes kadar hak ettiğimizin ve herkesin kendi mutluluğundan sorumlu olduğunun farkına varmalı, bizim sorumluluğumuzda olmayan bir başkasının hayatı için üzülmek zorunda olmadığımızı bilmeliyiz. Bencil olmalı, kendi kişisel çıkarımız ve kendi kişisel mutluluğumuz için yaşadığımızı söylemekten korkmamalıyız. Bencilliğin başkalarını kendimiz için kullanmak anlamına gelmediğini, kendi mutluluğumuzu yine kendi mutluluğunun peşinde olan insanlarla gönüllü olarak yaptığımız alışverişler sonucunda tesis etmek anlamına geldiğini bilmeli, bizim insanlardan talep edebileceklerimizin ancak onlara verdiklerimiz kadar, aynı şekilde onların bizden talep edebileceklerinin de ancak bize verdikleri kadar olduğunu anlamalıyız. - ALINTI
··
792 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.