Gönderi

Onu “Sevgi Adamı” Olarak Tanıdım Yavuz Bahadıroğlu İLK DEFA KENDİSİNİ 13-14 yaşlarında tanıdım. Babamın “Nurculuk”tan mahkemeye verilmesi üzerine onu savunmak için bir gece yarısı köyümüze gelmişti. Beraberindekilerle birlikte okuduğu marşlarla uyandım. Kör dünyanın göbeğine “Hak yol İslâm” yazacağız. Kuşların göz bebeğine “Hak yol İslâm” yazacağız. Yola, ağaca, pınara, Esen yele, yağan kara, Yağmur yüklü bulutlara, “Hak yol İslâm” yazacağız. Yatağımdan fırladım! Hani insan bir kuyunun içine düşer de soluğu daraldığı zaman birden yüzeye çıktığında derin bir şükür nefesi alır ya, o an böyle bir şey hissettim. Pijamalarla yanlarına çıkmayı içime sindiremediğim için güzelce giyindim. Ben de onlara katıldım. O zamana kadar Bekir Berk ismi hayal meyal zihnimde vardı. Benim ilk dikkatimi çeken tarafı, yakışıklılığıydı. Çok yakışıklı bir insandı. Ordulu olduğunu öğrenince Karadenizlilik adına kendime pay çıkardığımı da söylemeliyim! En çok ilgimi çeken tarafı, insana değer veren biri olmasıydı. Yani çocuk büyük, yaşlı genç demeden insana öyle bir sarılma sarılırdı ki o sarılmanın zoraki olmadığını anlardınız. Şimdi de birbirimize sarılıyoruz. Biraz âdet, biraz an’ane, biraz alışkanlık oldu. Onun sarılışı böyle değildi. Sizi yüreğine almak istediğini hissederdiniz. Kendisiyle eşitlendiğinizi... Tabiî o zaman ona çok değer verir, kendiniz de değer kazanmış olurdunuz. Ben hatırlıyorum; her yerde olduğu gibi memleketimin de fanatik CHP’lileri vardı. Ama bizimkiler biraz daha sert mizaçlıydılar. Babamla hep kavga hâlindeydiler. Bu insanlar nedense hep fötr şapka giyerlerdi. Babama ve Nur talebelerine müthiş kızarlardı! Risale-i Nur aleyhine verir veriştirirlerdi. Fakat Bekir Beyi tanıdıktan sonra bir tanesinden şunu duydum. Dedi ki: “Bu adam Nurcu ise ben de Nurcu olurum, ama sizin gibi olmam!” Kendini böyle hissettiren biriydi. O zamandan anladım ki insanları döve döve değil, seve seve bir yere götürebilirsiniz. Bekir Berk, Karadenizliliğin verdiği haşin mizacı, yani mertliğine katılan sertliği, dobralığına ekli sabırsızlığıyla zor adamdı. Zaman zaman kırıcı olurdu. Ama genelde insanlara yaklaşımı sevecendi, duygusaldı ve yürektendi. Bekir Berk’in bana ilk yansıyan tarafı budur. Bana hizmeti sevdiren adamdır. Hareketliliği, dinamizmi, hayata bakışı, sevecenliği, insanları ayırt etmeden kucaklayışı... Bana hizmeti sevdirdi. Demek ki “Risale-i Nur iyi bir şeydir.” dedirtti. Babam Nur talebesiydi, ama bana Risale-i Nur’u okutamıyordu. Ondan sonra çeşitli vesilelerle memleketimize geldi gitti. Benimle uzun uzun konuşurdu. Her şeyi, herkesi bırakır, benimle konuşurdu. Beni yanında gezdirirdi. Küçüktüm, öğrenciydim. Buna rağmen benimle tartışırdı. Girdiği her mahkemeyi bütün teferruatıyla anlatırdı. Yaptığı savunmayı, hâkime söylediklerini anlatırdı. Ben o zaman kendimi hizmete omuz vermiş, önemli ve değerli bir kişi olarak görmeye başlardım! Bu ne kadar mühim, biliyor musunuz? İnsanlara genelde yaklaşımı buydu. Çok yakınındakiler gerçi bazen yanıyordu o haşin mizacı sebebiyle, ama o mizaç da hizmete taallûk eden ihmallere tahammülsüzlüğünden ileri geliyordu. Gide gide ona benzemeye başladım! “Neden bunu anlamıyorlar?” derken kendini parçalıyor, kendini parçalarken de birkaç kişiyi paralıyordu! Öyleydi Bekir Ağabey. Bir defasında Trabzon’daki bir mahkemesine girdim. Hâkimi muhatap alışına hayran kaldım! Hâkimin “Tamam, anlaşıldı.” deyip işi kısadan geçiştirmek istemesi üzerine, sert bir çıkış yaparak: “Yarın hüküm mevkiinde kendi bilginiz ve vicdanınızla baş başa kalacaksınız. O zaman ‘Neden fazla bilgim yok?’ diye kendinizi sorgulayacaksınız. Size yardımcı olmak için bunları anlatıyorum, sayın hâkim.” demesindeki yerinde cesaret, şecaat, mesleğini son derece ciddiye alan hukuk nosyonu, vakarı, beni çok etkilemişti.
84 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.