Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

680 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
ÇÖZÜM = EMPATİ
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına bir yıldan az bir zaman kalmışken hala Kürtlerle alakalı bir kitabı yorumlarken ister istemez çekiniyorum, cümlelerimi normalden birkaç kat daha dikkatli kurmaya gayret ediyorum, zira ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğü sürekli varlığı dile getirilen ama aslında hiçe yakın bulunan bir kavramdır; nitekim siyasetçiler tarafından çokça dillendirilmek ilgili kavramın o toplumda içselleştirilemediğinin ve devlet tarafından da kabul edilmediğinin en büyük göstergesidir. Mesela sürekli Türk'ün kuvvetinden bahsedilir, Türk'ün ne kadar büyük bir millet olduğuna vurgu yapılır, öyle ki, her iki tarafın da Türk olduğu futbol takımlarımızın maçlarından hemen önce İstiklal Marşı okunur, halen okullarda Andımız'ın okutulmasının gerektiğini savunan çok insan vardır, evlerin birçoğunun duvarında nahoş bir dekor olarak gözüken Türk bayrağı asılıdır, sohbetlerin istikameti kimsenin anlayamadığı şekilde atalarımızın (hep) kahramanlıklarına gelir, altın çağların görülmeye çalışıldığı ufuklara uzun uzun bakılır, ve buna benzer daha birçok şey... Bunlar aslında milli bilinci kuvvetli bir millet olduğumuzu değil, bilakis zayıf bir bilince sahip olduğumuzu, ulus olmayı içselleştiremediğimizi ve bundan dolayı sürekli motive edilmek zorunluluğumuzu gösterir ki bu sadece bize özgü olmayıp milliyetçiliğin karakteristik özelliğidir. Çünkü ulus, milliyetçilik kavramları halen yenidir, tarihin büyük bölümünde insanlar için çok önemsenmemiştir ama tezat şu ki, köklü bir geçmişe ait olmak da elzemdir bu kavramlar için çünkü meşruiyet maziyle sağlanır. Haliyle suni maziler yaratılır ve insanlar buna inandırılır,
Joseph Goebbels
Joseph Goebbels
'in de vurguladığı üzere tekrar, kitlelerin yalanlara inanmasında başat unsurdur, bu nedenle az önce saydığım ritüeller, adetler ve detaylar hem devlet hem de toplum tarafından sıkı şekilde gözetilir. Milliyetçilik tepkiseldir; ulusçuluk tek-tipçi, hoşgörüsüz ve dogmatiktir. Örneğin milliyetçiliği Kara Murat ile Malkoçoğlu filmleri arasında artışa geçip sonra sönen bende milliyetçilik, son yıllarda mülteciler kaynaklı sorunlar sebebiyle arttı. Genel olarak liberal bir mantıkla göreve geçen İTC kurmaylarını milliyetçiliğe tamamen sevk eden ise Balkan Harbi'ndeki facia olmuştur. Anayasamızda Türklük vatandaşlık bağıyla birlikte anılır, buna göre etnik kimliği ne olursa olsun vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür ve son zamanlarda Atatürk'ü Cumhuriyetin bilhassa ilk on beş yılında Kürtlere yönelik olumsuz gelişmelerden çekip çıkarmak için kullanılan bir cımbız işlevi görür bu madde, lakin, başta
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
olmak üzere Cumhuriyetin kurucu kadroları için Türklük vatandaşlık bağıyla sınırlı değildir, zira devletin eksenini dinden seküler bir zemine taşımak için bundan fazlasına ihtiyaç duymuşlardır. Bunu yaparken savaşta destekleri istenirken kültürel vb. haklarının kendilerine sağlanacağı vaatleri verilen ve Ermeni Tehciri esnasındaki suç ortaklıkları nedeniyle kendilerine aba altında sopa gösterilen ve bizzat Mustafa Kemal'in mektuplarında "Kürt" ve "Kürdistan" kelimeleri kullanılarak irtibat kurulan Kürtlerin varlığı yok sayılmış ve asimile edilmek istenmiştir. Bir halkın dilinin yasaklanması başlı başına bir asimilasyon emaresi olup lafı evirip çevirmenin hiçbir manası yoktur. Örneğin şu an Çin devleti, Uygur Türklerine benzerini yapıyor ve buna tepki veriliyor, ama yanı başımızdaki ve yüz yıllar boyu birlikte yaşadığımız Kürtlere kendileriyle övündüğümüz, yerlere göklere sığdıramadığımız kişilerce benzeri reva görülmüştür.
Mahmut Esat Bozkurt
Mahmut Esat Bozkurt
ve
İsmet İnönü
İsmet İnönü
gibi Cumhuriyetin önemli isimlerince son derece Türkçü ve Kürtleri doğal olarak rahatsız edecek sözler edilerek bu toprakların sadece Türklere ait olduğu belirtilmiştir. Ve bu Türklük etnik milliyetçilik temelinde olduğu biraz araştırmayla gayet rahatlıkla görülebilir. Zira kurucumuz
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
sağlam bir Türkçüdür. Zaten o kuşağın genelinde bu vardır ve tarihsel şartlar kapsamında anlaşılabilir bir durumdur. Ancak bu kuşağın bize güzel mirasları olduğu gibi Kürt sorunu gibi olumsuz mirasları da bulunmaktadır, ve bana öyle gözüküyor ki, bu kuşağı gökten yere indirmediğimiz sürece bu sorunları çözemeyeceğiz. Bu kuşak, altını çizerek ve herhangi bir cımbız kullanmadan belirtirim ki
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
de dahil Kürtler konusunda başarısız olmuş ve sonraki nesillere kangren bir sorunu miras bırakmıştır, mirası devralan hükümetler ve ordu da atalarımızdan miras bölünme, parçalanma korkusuyla sorunu salt güvenlik endeksli, ulusçu perspektifle değerlendirerek toplumu da bu çerçevede oldukça gergin, katı ve dar bakan hale sokarak kangreni derinleştirmişlerdir. Bu sorunun çözümü için temelinde empati ve mantığın bulunduğu bir yaklaşımla birlikte kırmızı çizgilerin, kutsalların, tabuların bir kenara koyularak şeffaf bir hareket, gayret gerekmektedir. Tabii ki düşünce ve ifade özgürlüğünün kati suretle sağlanması, ama sahiden! Evet, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına bir yıldan az kaldı, neyse ki dalya demeden "dağlı Türk" ve "kart kurt" gibi mantıksızlıklardan sıyrılabildik. Halen bu fikirde olan insanlar için Kürtlerin ayrı bir halk olduğunu anlamak için şu bile yeterlidir: İran da Türkiye de uzun yıllar boyunca Kürtlerin aslında Fars veya Türk olduklarını savunmuşlardır, benzer şekilde Kürtçenin de aslında Farsçanın veya Türkçenin bir kolu olduğunu savunmuşlardır. Hicr 75'te "Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır," yazar. Keyifli okumalar...
Modern Kürt Tarihi
Modern Kürt TarihiDavid McDowall · Doruk Yayınları · 200423 okunma
··
1.256 görüntüleme
Sümeyra Özat okurunun profil resmi
Pratikte polietnik bir yapıya sahip olduğu halde teoride ulus-devlet olarak hareket eden bir ülkede, milliyetçilik kavramı -bazı zihinlerde- saparak en nihayetinde ırkçılığa evrilir. Türkiye tam olarak bu nitelikte bir ülke olduğu için incelemende değindiğin sorunlar kaçınılmazdır Kaan. Söz gelimi bir yandan 'Varlığınızı kabul ediyoruz, yaşasın ulusların kardeşliği!' naraları atılırken öbür yandan 'Ne mutlu Türk'üm diyene!' sözü dayatılıyor. Esasında kabul edildiği belirtilen varlık, asimile etmek suretiyle kabul edilecek olan bir varlıktır maalesef. Bu incelemeni de dahil ederek genel olarak incelemelerine şöyle bir eleştiride bulunmak isterim: Değerlendirmelerinde genel olarak kitap üzerinden bahsetmek istediğin konulara yoğunlaşıyorsun. Bu, güzel olmakla birlikte kimileyin kitabın kendisini göz ardı etmene yol açabiliyor. Şahsen benim beklentim, kitabın kapsamına dair biraz daha bilgi vererek yine düşüncelerinle harmanlanmış bir inceleme okumak. Empati çağrısında bulunduğun bu cesur incelemenin biraz daha uzun olmasını dilerdim. Bilişine sağlık, verimli okumalar..
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Sümeyra zaman ayırıp okuduğun ve fikrini ve eleştirilerini benimle paylaştığın için :)
1 sonraki yanıtı göster
barış okurunun profil resmi
knka sen yapıyorsun bu sporu, şu hasta halimle sonuna kadar okudum, % 90 aynı şeyleri düşünüyorum fakat ben bu kadar iyi ifade edemezdim, emeğine sağlık
Kaan okurunun profil resmi
teşekkür ederim Barış, ben de hasta halimle uzatmak istemedim, kısa bir şeyler yazmak istedim :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.