Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

On altıncı yüzyıl tarihçisi Handmir, "baştan ayağı çelikle donatılmış bu sıra sıra canavarlar, komutanların iflahını kesiyordu," diye yazar. "Daha önce fillerle hiç cenk etmedikleri ve bu acayip hayvanların gerek görünümleri gerek hareketleri hakkında fevkalade mübalağalı hikayeler duydukları için yüreklerini korku sarmış, bunlarla başa çıkılamayacağına inanmışlardı; en soylu, en yiğit savaşçıların bile bu konudaki endişeleri öyle bir noktaya varmıştı ki Sahibkıran hazretleri (Timur), herkesin yerini tayin ederken seçkin ve kıdemli kurmaylarına nereye konulmak istediklerini sorduğunda, bunlardan, 'kadınların yanına,' cevabını almıştı." Timur'un liderlik vasfı ve taktik yeteneği bir kez daha sınavdan geçiyordu. Fillerle baş etmenin bir yolu bulunmalıydı. Timur mevzilerini korumak için askerlerine derin siperler kazmalarını ve bunları istihkamlarla takviye etmelerini buyurdu. Sonra, domuzayakları -üç uçlu demir kazıklar- yaptırıp bunları fillerin yoluna serdirdi. Mandalar boyunlarından ve ayaklarından sırımlarla birbirine bağlanıp siperlerin önüne dizildi. Develer de sırtlarına odun ve kuru ot yüklenerek birbirlerine tutturuldu. Okçulara filleri süren, korunmasız mahutları hedef almaları söylenildi. Bu hazırlıklar sona erdikten sonra, gözler saray müneccimlerine çevrildi. Savaşa girmeden önce, bunların yıldız kümelerine bakıp, şans getiren bir konumda olup olmadıklarım bildirmeleri adettendi. Fillerin korkusundan mı, yoksa dünyevi olmayan başka endişelerden mi bilinmez; bu kez müneccim Timur'un zamanlaması konusunda rahatsızlıklarını dile getirdiler. Fakat bir faydası olmadı. Yıldızlara ve Bahtına Hükmeden İmparator, ilk defa ne yıldızların ne de göklerin umurunda olmadığını ilan etti. Korkudan pısmış olan müneccim paylandı. Timur, onların vereceği olumlu veya olumsuz hükmü bekleyecek değildi. Herkesin duyabileceği bir biçimde, Kuran'ın kendisine getirilmesini emretti. Açılan bölüm, tam da duruma uygun olarak, bir kavmin güçlü bir düşmanın azmiyle nasıl ortadan kaldırıldığına ilişkindi. Hint Seferinin Farsça Günlüğü adlı özgün eserin yazarı, Gıyaseddin Ali'ye göre Timur, Yunus suresinden ayetler okumuştu (24, 26, 27): Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü ziynetini takınıp, rengarenk süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona afetimiz gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz... Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara leke bulaşır ne de horluk gelir. İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedi kalacaklardır. Kötülük yapanlara gelince, kötülüğün cezası misli iledir. Onları zillet kaplayacaktır. Onları Allah'a karşı koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. Bu güzel haber ordunun safları arasında dalga dalga yayıldı. Demek ki yıldızların onay vermediği işin Kuran' da yeri vardı. Bir kez daha Allah'ın dediği olacaktı. Ellerini uzattıkları gibi Delhi'yi alacaklardı.
Sayfa 287 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.