Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü ..
Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düştü ..
O zamân ki bezm-i cânda bölüşüldü kâle-i kâm ..
Bize hisse-i mahabbet dil-i pâre pâre düştü ..
Gehî zîr-i serde desti geh ayağı koltuğunda ..
Düşe kalka haste-i gam der-i lutf-ı yâre düştü ..
Erişip bahâra bülbül yenilendi sohbet-i gül ..
Yine nevbet-i tahammül dil-i bî-karâre düştü ..
Meh-i burc-ı ârızında gönül oldu hâle mâ`il ..
Bana kendi tâli`imden bu siyeh sitâre düştü ..
Süzülüp o çeşm-i âhû dedi zevk-i vasla yâ ..
Bu değildi niyyetim bu yolum intizâre düştü ..
Reh-i Mevlevîde gâlib bu sıfatla kaldı hayrân ..
Kimi terk-i nâm u şâne kimi it`ibare düştü ..
~ Şeyh Galib ~
(Yine gönül kayığım kırılıp kıyıya düştü; bu gönül şişedendir, düştüğü yer ise taşlıktır, dayanması ne mümkün .. )
(Can meclisinde istek kumaşları bölüşüldüğü zaman, bizim payımıza sevgi payı olarak parça parça olmuş bu gönül düştü .. )
(Gam hastası bazen eli başının altında, bazen de ayağı (kadehi) koltuğunda olduğu halde düşe kalka sevgilinin kapısına düştü .. )
(Bülbül bahara erişti ve gül sohbeti yenilendi; ancak ayrılığa tahammül nöbeti yine bizikararsız gönlümüzün payına düştü .. )
(Gönül, sevgilinin aya benzeyen yanağının burcunda bulunan beni (tanesi) sevdi; dolayısıyla bana kendi talihsizliğimin siyah yıldız düştü .. )
(Sevgilinin o ceylan gözleri süzülerek kavuşma zevkine yâ Hû dedi .. Ne yapayım, böyle olmamalıydı, beklediğim bu değildi; gözlerim yoluna düştü .. )
(Gâlib, Mevlevilik yolunda kiminin namını ve şanını terk ettiği, kiminin de itibar hevesine düştüğünü gördü ve bu gördükleri karşısında şaştı kaldı ..)