Gönderi

232 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
mit, masal ve hikayenin arkeolojisi
"İnsan, dünyayı, yaşamı anlamak, açıklamak hastalığından mustarip trajik bir varlıktır. Bunun nedeni ise yitirdiği kendi anlamını bulmak, yaşamın içindeki konumunu arzuladığı ve olmaya çalıştığı şeyi gösterecek biçimde inşa etmektir. Logos sorunu, bilme ve kavrama, mantıklı açıklama, kendini inşa ve ikna etme ihtiyacı, insanın çaresi olmayan bir hastalığıdır." İnsan, hayvan-insan olduğu dönemlerde, doğanın bir parçasıydı, ölümlülüğünün bilincinde değildi ve bu sebeple henüz cennetten kovulmamıştı. Doğadan ayrıksı değil, doğaya içkindi. Sonsuzluğa sahipti ve sorunsuzdu. Ancak bir kırılma noktası yaşandı ve insan alet üretmeye ihtiyaç duydu. Aletin varlığı, nesne-özne dualizmine sebep oldu ve insan, doğanın bir parçası olmayan ayrıksı bir özne olduğunun bilincine varmaya başladı. Bu saatten sonra geri dönüş yoktu. Sorular sormaya başlayan insan türü, korkunç bir anlam arayışı içine girmişti. Neden buradaydık? Ve nereye gidiyorduk? Bu soruların cevabını doğal yollarla cevaplandıramayan homo sapiens, simgesellik ihtiyacını giderecek bir dil inşaasına girişti. Arkaik dili arkasında bırakıp yeni bir dil icat etti. Öyle ki artık problemlerini anlatılarla, hikayelerle cevaplandırabilecek, herkesin içine su serpecek ve yaşam arzusunu perçinleyecekti. En ana problemi, neden bu dünyada olduğunu anlamlandırma çabası olan insan, en kadim hikayelerinde ve mitlerinde bu sorunu çözmeye çalışır. Fakat sadece bununla yetinmez ve topluma şekil verecek, toplumun başka problemlerine çözüm olacak daha birçok anlatıyı üretmeye devam eder. Bu anlatıların büyük bir ihtiyaca karşılık gelmeyenleri kaybolup unutulur ama en evrensel olanlar ve en temel sorunlara cevap olanlar binlerce yıl anlatılmaya devam eder. Mesela Gılgamış Destanı gibi. Ölümün farkına varıp derbeder olan yüce insan Gılgamış'ın ölümsüzlüğü aradığı o kadim hikaye. İnsanın en kadim karın ağrısını konu edinen bir anlatıdır Gılgamış Destanı. "Bütün amaç, o meyveyi yemeden önceki göksel ölümsüzlük durumuna geçmektir. Buna karşın, kendini ölümsüzlüğe götüreceğine inandığı daha fazlasını bilme arzusu, bu cennetten daha da uzaklaşmasına yol açar." Artık çok geç. Bizler doğadaki hayvansı yerimizi istemedik ve bu zorlu yolculuğa giriştik bir şekilde. Eskiden doğaya içkin, bir ve bütündük. Ne ölüm vardı bizim için, ne de bir anlam arayışı. Sonsuz ve cennetsi. Ne zaman kendimizi fark ettik, o gün bugündür eksiğiz. Kapanmayan yara. Gidermek için hep uğraşılan, ancak hiçbir zaman dindirilemeyen. Yine de eksikliği gidermek için çabalayıp durmaktan vazgeçmeyiz. Kendimize yeni konular edinir, araştırır, bilmeye çalışırız. O gün bugündür biraz melankoliktir insan. Yaşamda olanın, neden yaşamda olduğunu anlamaya çalışmasının çok melankolik bir karakteri vardır. Bu yüzden çok güçlü bir şekilde metafizik hikaye üretme ihtiyacındadır insan. Ciltlerce mitler, hikayeler ve göksel metinler bu sebeptendir. Sonsuzluk arzusu baskın gelir. "Mitler her ne kadar bazen bir karakterin yaşamını konu alsa da toplumsal bilinçdışının bilince yansımasıdır. Bu nedenle aktarılan mitik öykü bireyin değil toplumsalın öyküsüdür ve onun taleplerini dile getirir." İsmail Gezgin'den bir şaheser. Onu saatlerce izlesem de okuduğum ilk kitabı. Kendisini izlediğim ilk 3-5 dakika içerisinde, onu ömrüm boyunca bolca okuyup dinleyeceğimin sezgisel bir kabulünü verdiğimi hatırlıyorum. Çünkü İsmail Gezgin'le karşılaşmak, aşinalığınız olmayan yepyeni bir dünyayla karşılaşmaktır. Engel olamadığım bir merak ile her anlatısını, üretimini, konuşmasını takip etmeye başladım. Arkeolojinin Türkiye'deki elitist tavrını kıran ve onu görünür ve bilinir kılmaya çalışan, en basit tabiriyle bir arkeolog. Ancak disiplinler arası hakimiyetiyle, arkeologtan çok daha öte. O, genel manada, İnsan'ın yaşam öyküsünü konu edinir. Bugünkü hakim paradigmalarımız, atalarımızdan, ilk insanlardan, tarih öncesinden kök salmış yönelimlerin ürünüdür. Mustakil ve ayrık bir halde kurulmuş değillerdir. Bir tarihçesi vardır. Hatta bazı bilinçdışı yönelimlerimiz bize binlerce yıl öncesinden mirastır. İsmail Gezgin, bugüne nasıl geldiğimizi araştırır. Ve bugünü öyle çok da methetmez. Bizi bu modern insana getiren tercihlere, eleştirel ve dikkatli bir şekilde yaklaşılması gerektiğini düşünür. Yani tıpkı Nietzsche'nin işaret ettiği gibi, bir başka ihtimali konuşacaksak, önce bugünün nasıl inşa edildiğini araştırmalı. Arkeolojik bir araştırmaya koyulmalı. Bu eser kesinlikle son olmayacak. İsmail Gezgin'den okuyacağım bir sonraki eser onun Gılgamış incelemesi. Zaten bir yandan o da yazmaya devam ediyor, o yüzden mutluyum. Böyle değerli bir insana sahip olduğumuz için ne kadar mutlu ve minnet dolu olduğumu anlatamam. Yani hayret ediyorum, ülkemizde böyle birinin var olması ve bizlere Türkçe kaynak sunması çok büyük olay. Keyifli okumalar.
Homo Narrans: İnsan Niçin Anlatır?
Homo Narrans: İnsan Niçin Anlatır?İsmail Gezgin · Redingot Kitap · 2020257 okunma
·
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.