Leonardo’da sevgi gerçekten böyle bir özellik taşıyor gibidir: Duygular dizginlenip, araştırı içgüdüsünün egemenliği altına verilmiştir; Leonardo sevip nefret etmemiş, neyi sevip, neden nefret edeceğini belirleyen etkeni araştırmış, sevgi ve nefretin taşıdığı anlamı kendi kendine sormuş, Güzel ve Çirkin karşısında ilkin tarafsız davranmıştır. Sevgi ve nefret öncesinde bu tür araştırıları sürdürürken, gönlündeki duygular başlangıçta taşıdığı niteliği üzerlerinden sıyırıp atmış, düşünsel yönelimlere dönüşmüştür. Leonardo, tutkusuz bir insan değildi, insanlığa özgü tüm etkinliğin dolaylı ya da dolaysız itici gücü —il primo motore— rolünü oynayan tanrısal kıvılcımdan o da almış bulunuyordu payını.