Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

328 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
. . DORIAN GRAY’İN PORTRESİ . .
BİR NARSİST TÜKENİŞ’İN ANALİZİ Yazıldığı yıl 1891’den beri okuyan herkes yaşlandı, bir tek bu roman ilk yazıldığı zamanki gibi hep genç kaldı. Her gelen yeni neslin hayranlıkla okuduğu roman –
Dorian Gray’in Portresi
Dorian Gray’in Portresi
Oscar Wilde
Oscar Wilde
’ın 1891 yılında yayımlanan felsefi romanıdır. An itibari ile tam 132 yıl geçmiş. Öyle bir roman okudum ki kitabın kapağını kapattıktan sonra bana “vay be ne yazmış” dedirtti. İçinde neler yok ki…Narsizm, Mitoloji, Sanat Felsefesi, Ahlâk (Etik) Felsefesi, Estetik, Psikanalitik, Hedonizm, Dualizm, Sembolik/Gotik roman özellikleri…vs. İçine girince adeta bir derya deniz sizi bekliyor olacak. Daha önce bu kadar adını duyduğum halde bu kadar derin bir eser okuyacağımı beklemiyordum açıkçası. Kitabın kapağını derin bir nefes vererek kapattım. Koridor Yayınlarından çok temiz bir çeviri ile okuduğum bir roman oldu. Ancak yaptığım araştırmalar sonucunda keşke Everest Yayınlarından okusaymışım dedim. Everest Yayınları adeta bitirme tezi titizliğiyle kitabın başından sonuna kadar detaylı ve özel bir şekilde Dorian Gray’in Portesi’ni işlemiş olduğunu öğrendim. Hem de sansürsüz hali ile. Kesinlikle özel bir çalışma yapılmayı hakeden bir roman. Konusu basit bir ifadeyle; Kendisi yerine tuvaldeki portresinin yaşlanması dileyen ve bu dileği gerçekleşince yoldan çıkıp yozlaşan haz ve güzellik tutkunu çok yakışıklı bir adamı konu alır. Bu çok yakışıklı genç adam, Basil isminde ünlü bir ressamı dost edinir. Basil de kendisini portresini yapmak üzere evine davet eder. Dorian, tuvalin karşısına geçer ve poz verir. Ancak o anda evde başka bir misafir daha vardır; Lord Henry Wotton. Misafirliğin kısa olanı makbul olsa da Lord Henry, Dorian’ı tanımak için misafirliğini kastiyen uzatıkça uzatır. Lord Henry’nin baldan tatlı sohbeti esnasında Dorian gençlik adına ondan çok etkileyici bir söz duyar. O sözü duyana kadar tertemiz saf, gerçek bir beyefendi gibi yaşayan, dünyanın çarpık düzeninden habersiz, mütevazı bir hayat süren Dorian’ın kimyasını bir söz aniden değiştiriverir; ‘’yaşamaya değer tek şey; gençliktir.’’ Portresi tamamlanan Dorian Gray, portresini gördüğünde kafasında şimşek gibi bir düşünce çakar; ben yaşlanırken portrem aynı kalacak bunun tam tersi olsa ne olur diye temenni eder; ‘’Ne kadar acı!’’... diye mırıldandı Dorian Gray, gözlerini portresinden ayırmadan. ‘’Ne kadar acı ! Yaşlanacağım...İğrenç ve korkunç bir yaratık haline geleceğim ama bu resimdeki kişi her zaman genç kalacak. Şu haziran gününde olduğundan bir gün bile daha yaşlı olmayacak o...Keşke bunun tersi olsaydı! Keşke sonsuza dek genç kalacak olan kişi ben olsaydım da bu portre yaşlansaydı! Her şeyimi verirdim bunun için! Evet, bütün dünyada bunun için vermeyeceğim tek bir şey bile yok! Ruhumu bile verirdim!’’ - sy 46 …ve bu dileği gerçekleşir… Romanın kurgusu, Dorian’ın fiziksel güzelliği, her geçen gün daha da güzelleşirken; ruhunun tam tersi şekilde çirkinleşmesini konu edinir. Kötülüğü yayan, ruhu bir bataklığa dönüşen bir adamın hikâyesini/portresini okuyacaksınız. NOT: İlerleyen kısımlarda özellikle spoiler vereceğim. Çok tanınmış büyük kült eserlerde spoiler vermenin çok da sakıncalı olduğunu düşünmüyorum. Her şekilde zaten büyük kült eserlerinin okunması gerekir. Sonunun veya bir bölümünün önceden bilinmesi o eseri değersizleştirmez/okumaktan soğutmaz. Teknik bir analiz için bazı yerlerin spoiler verilmesi o romanın ön hazırlık safhasının sağlıklı bir şekilde okurun kafasında oturmasına yardımcı olan bir unsurdur. Narsizm, Estetik, Psikanalitik, Hristiyanlıktaki Dualizm, Sembolik/Gotik roman özellikleri, Sanat Felsefesi, Etik Felsefe…vs. bunlar bilinmeden yapılacak olan bir Dorian Gray’in Portresi’nin okuması sığ ve eksik kalacaktır. Yine de ısrarla ben spoiler istemiyorum diyenler, bu kısımdan sonrasını okumasın. NARSİZM EKSENİNDE DORIAN GRAY İNCELEMESİ: Narsizm kavramını anlamak için, kökenine yani mitolojiye yüzümüzü çevirmemiz gerekir; ‘’Narkissos’’ (narsizmin çıkış noktası olan güzellik tanrısı) Narkissos hikâyesinde üç ana karakter vardır: Narkissos, Ekho ve cezalandırıcı tanrılar. Narkissos, nehir tanrısı ile su perisinin oğludur. Narkissos'a kendisine hiç bakmaması halinde uzun bir hayat süreceği söylenir. İkinci ana karakter olan Echo, su ve orman perisidir. Ormanlarda dağlarda gezinen bir peri kızıdır. Echo, günlerden birinde yine kırlarda gezinirken aniden hayatının aşkı olan Narkissos ile karşılaşır. Echo, Narkissos’u görür görmez aşık olur. Aşktan gözü kör olan bu prenses hemen etrafa haber gönderir ve Narkissos hakkında bilgi edinmeye başlar. Diğer su perileri Echo'nun Narkissos'tan bahsettiklerini anladıklarında prensesi bir konuda uyarmak isterler. Lakin Narkissos, ölümlü prenslerin en yakışıklısıdır. Tüm tanrılar, tanrıçalar ve faniler onun peşinde koşarlar ancak o kimseye bakmaz. Sen de bu umutsuz aşk ile sakın ha vaktini kaybetmeyesin diye tembihlerler. Narkissos’un Echo’ya olan tavırları ise Aşk Tanrısı Afrodit’in hiç hoşuna gitmemiş ve Narkissos ‘un kendine olan hayranlığından hiç hoşlanmamıştır. Afrodit, en sonunda karşısına çıkan her kıza aynı tavırla karşılık veren Narkissos’ı cezalandırmak ister. Bu cezayı ise oğlu Eros kesecektir. Narkissos’u en çirkin ölümlüye aşık edecek şekilde okunu atmasını ister. Ancak Narkissos bir av sonrası gölde suyunu içerken ok yanlışlıkla fırlar ve tam da sudaki kendi aksine/yansımasına bakarken Eros’un oku Ona isabet eder. Bundan sonra Narkissos suda yansıyan kendi görüntüsüne aşık olur. Başkasına aşık olamaz, başkasını sevemez. Tek sevdiği, tek aşkı kendisidir. Gözü kendinden başka kimseyi görmez. Obsesif bir vaka halini alır, kendi aksini izler durur. Bu takıntı sonucu yine bir gün sudaki aksine bakarken suyun içine düşer ve boğularak ölür. Narkissos’u sevenler bu ölüme çok üzülür ve Afrodit’e Onu ölümsüz yapması için yalvarırlar. Afrodit, suya düşüp boğulduğu yerde onun bedeninden nergis çiçeklerini yaratır. Hem Narsizm hem de nergis çiçeklerinin ortaya çıkış hikâyesi budur. Romanda Cybill Vane ile Mitolojik karakter olan Echo sembolize edilmiş/özdeşleştirilmiştir. Echo, kendi sesini kaybetmiş bir kızdır. Tanrıların bir cezasıdır. Sadece duyduklarını karşıdakine yansıtabilir. Narcissos kibire kapılır ve kızı kabaca kırarak reddeder tıpkı Dorian’ın Cybill Vane’in oyunculuğunu beğenmeyip onu kaba bir şekilde kırıp aniden terketmesi gibi sonu ölümcül bitecek bir finale kendi elleriyle teslim etmiştir ve yine Narkissos’un mitolojideki hikâyesi gibi Dorian da öldüğü yerde bulunamaz. Tıpkı mitolojideki hikâyede nergis çiçeğine dönüşmesi gibi bilinenin aksine yaşlı bir adam olarak tanınamaz halde ölü bulunur. Bir meçhuldür.
Oscar Wilde
Oscar Wilde
’ın romanda kullandığı diğer bir mit ise Adonis’tir; Adonis Miti: Adonis (mitoloji), Yunan mitolojisinde kurgusal bir kahraman. Yunan Güzellik Tanrısı. Yunan mitolojisinde Afrodit'in aşık olduğu tanrı olan Adonis, güzelliğiyle ünlü bir delikanlıdır. Erkek güzelliğinin en zirvede bir temsilidir. Narcissos da çok yakışıklıdır ama her gördüğünü etkilemez. Adonis’i görüp de aşık olmayan yoktur. Ta bebekken bile güzelliğinden dolayı Afrodit ve Persephone birbirine girerler. güzellik, doğurganlık ve sürekli yenilenme tanrısıdır. Burada
Oscar Wilde
Oscar Wilde
‘ın mitolojiye oldukça hakim olduğunu ve mitolojik öğeleri romanındaki kurguya ustalıkla dahil ettiğini görüyoruz. Narkissos metaforu üzerinden ‘’Narsist bir karakter’’ kapısı açılır: ‘’Dorian Gray’’ DORIAN GRAY VE NARSİZM: Dorian Gray, sanat yapıtıyla yer değiştiriyor. Sanat eseri, Onun suçlarını ahlâksızlığını üstlenmiştir. Ruhunda taşıdığı izleri, Onun yerine kendi portresi taşıyor. Gerçek olan sanattır. Dorian’ı insan olarak değiştirebilecek/değiştiren tek güçlü duygu, vicdanıdır. Romanın finaline doğru vicdanıyla çelişip kendini değiştiren bir Dorian Gray görüyoruz. Vicdan’ın ne kadar güçlü bir dürtü olduğunu romanda hissettiriyor gibi gözükse de aslında bu bir tür ‘’Narsist Bir Tükeniş’’ in sonucu olarakgözükmektedir. Romanda vicdani bir hesaplaşma olarak kendini gösterir bu ‘’Narsist Tükeniş’’. Narsistler için ne olursa olsun tatmin asla mümkün değildir, başlarda etrafındakileri tüketerek harap eden Narsistler, bir süre sonra istemdışı bir kendi tükenişlerine de sebep olurlar. Özü itibariyle etrafını tükettiğini sanan Narsistler aslında finalde en son kendilerini tüketirler ve tiyatro perdesi bu şekilde kapanır. İşte, Dorian Gray’in yaptığı vicdan hesaplaşması sonucu tükenişi de böyle bir tükenişin hikâyesidir. Romanın kurgusu, mitoloji ile temellenmiş olsa da daha büyük bir motto vardır ki bu motto, büyük puntolarla eserin baş köşesine çakılmıştır; SORU: ‘’SANAT ESERİ Mİ YOKSA HAYAT MI GERÇEKTİR? CEVAP: SANAT YAPITI, HAYATTAN DAHA GERÇEKTİR: Bu cevabı biraz açalım; Yaşlanan tablo örneğinden hareketle sanat yapıtı, hayattan daha gerçektir. Tablo, ruhu/özü yansıtır. Hayatta yaşanılanlar/zamanın canlıdan alıp götürdüğü, ruhtaki eskimeler/deformasyonlardır. Ancak sanat, insanı gerçekle yüzleştirebilir. İşte, romanda bu büyük mottonun ekseninde bir roman karakteri göze çarpıyor; ‘’Cybill Vane’’ karakteri. . . Hayat sahtedir, gerçek olan sanattır. Sanat mı daha gerçektir hayat mı? . Bu sorunun yanıtının cevabını veren roman karakteridir. CYBILL VANE KARAKTERİ: Orta sınıf bir tiyatrocudur. Annesi de bir tiyatrocu olan Cybill Vane, aileden tiyatro sanatçısıdır. Oyunlarındakiperformansıyla kendini hayran bırakır. Oynadığı eserdeki karakterinin ruhuna bürünür rolünün hakkını öylesine verir ki adeta o ruhuyla her şeyiyle oynadığı karakter olur. Ancak Dorian’ın dostlarını davet ettiği o geceki performansı ilk kez berbattır. Öylesine kötü bir performanstır ki Dorian Ona ‘’Aşkımı öldürdün’’ diyecek kadar gaddarlaşır. Burada çok ince bir nüans göze çarpmaktadır. Daha önce hayatında hiç kimseye aşık olmamış olan Cybill Vane, sadece tiyatro sahnesine/oynadığı eserdeki karakterlere aşıktır. Yani, sanata aşıktır. Ancak Dorian Gray karşısına çıkınca ilk kez sanat dünyasından kopmuş ve gerçek hayattaki bir figüre – yani, Dorian Gray’e – aşık olmuştur. Dolayısıyla da Dorian Gray ile gerçek hayata bağlanan Cybill Vane, sanattan kopmuş rollerine artık kendini veremez hale düşmüştür. Ancak burada başka bir ikilem ortaya çıkmaktadır: Sanattan kopup gerçek hayata bağlanan Cybill Vane’i bu şekilde görmek Dorian Gray’in hoşuna gitmez. Lakin Dorian, Cybill Vane’in sanatçı kimliğine aşık olmuştur. Cybill Vane ise Dorian Gray’in kendisini bu sebeple terketmesinden dolayı aşkın gerçek olduğuna dair inancını yitirmiştir. Bir hassas sanatçı ruhun – Cybill Vane’in – hem gerçek yaşamdan hem sanat yaşamından kopuşunu getirecek olan süreç de böyle başlayacaktır. – Ölüm… ‘’...aşkın gerçek olmadığına inanmıştı ve onun gerçek olmadığını görünce de öldü. Juliet de aynen onun gibi ölürdü.’’ sy.168 (Cybill Vane) Tam da bu noktada Cybill Vane üzerinden bir başka bahis açılıyor; SANATÇILARIN GERÇEK HAYAT SORUNSALI: Tiyatrocular/Sanatçılar, aslında gerçek hayatta yaşamazlar ve bir çoğu da kolay kolay sanattan başka bir işte de çalışamazlar. Çalışssalar da maddi zorunluluktan ekonomik zorlanmalardan dolayı kendini iterek böyle bir çalışma ortamına girmek zorunda kalırlar. Onlar, sanatın kurduğu dünyada ayakları yere basarken özgür ruhları başka yerde olan insanlardır. Duygular dünyası ile ruhları yukarılarda bir yerde buluşur özdeşleşir. Yeryüzüne ait olmayan iki parça gibidirler. Sanki, hayat değil gerçek olan aslolan sanat eserlerindeki dünyadır mantığıyla yeryüzüne/hayata tutunurlar. Sanat yapamadıkları zaten normal hayatta ruhen tükenişe girerler. İşte, bir sanatçının elinden sanatını alırsanız ruhunu da/yaşam sebebini de elinden almış olursunuz. Sanatçı, sanatıyla yaşamalı ve sanatıyla ölmelidir. Bir sanatçı için en gerçekçi/en asil ölüm, böyle bir ölümdür. Buradan hareketle romana dönecek olursak; Cybill Vane’in gerçek hayatta aşık olmasıyla değişen ruhunun kimyası sonucu tiyatro oyununda rolüne kendisini vermemesi, sanattan gerçek hayata kopuş sonrasından Dorian’ın ona olan aşkının bitmesi hatta Dorian’ın aşkının nefrete dönüşmesi…Dorian hiçbir zaman normal hayatındaki Cybill ile ilgilenmez zaten. Cybill’in hayat verdiği tiyatral karakter temsilleri ile ilgilenir. Cybill Vane’in kendisine değil büründüğü tiyatro karakterlerine aşıktır aslında. BASIL HALLWARD KARAKTERİ: Dorian Gray’in portresini yapan ressam dostudur. Bu dost diye bildiği bir Narsist tarafından en gözü kara bir şekilde canice öldürülen talihsiz bir ressamdır. Everest Yayınlarının sansürsüz kitabında eşcinsel bir tutkuyla Dorian’a aşkın doruklarında taparcasına aşık olduğu da aşikardır. O, aslında ünlü bir ressam olarak aşkın zirvedeki kompozisyonunu resmetmiştir. Ancak resmettiği kişi, Narsisttir. Bu Narsistin elinde tükenerek eriyerek sonunda tamamen yok olarak (hem ruhsal hem fiziksel) bedelini ödeyecektir. Basil melek kalpli, sanatçı ruhlu, tertemiz bir insandır. Aşık olduğu kişinin iyiliği için her şeyini fedakarca ortaya koyar. Sevdiğine zarar gelmemesi için kendini parçalar. Diğer yanda ise şeytanın insan kılığına bürünmüş hali, Lord Henry vardır. Dorian’ın aklını şeytani bir şekilde çelmiş, Dorian’ı yoldan çıkarmıştır. İyinin/kötünün; meleğin/şeytanın savaşında Düalizm öğesi olarak çatışmakta olan roman karakterleridir. Romanda bir karakter daha var ki; çok kısa bir şekilde görünür de kurgudan çıkar. Ancak romanın en hararetli yerinde kurguya dahil olması bakımından önemlidir, Alan Campbell karakteri ALAN CAMPBELL KARAKTERİ: Kitapta çok fazla bir repliği yok. İyi kalpli, yardımsever ve sakin bir mizaca sahiptir. Dorian’ın yetenekli bir kimyager dostudur. Dorian’ın zamanında en iyi dostlarından biridir. Ancak Dorian’ın namı lekelendiği ve herkesin dilinde dolaştığı için eski dostu arasına mesafe koyar. Dorian, Basil’i öldürdükten sonra işte bu eski dosttan yardım ister. Basil’in kimyevi tekniklerle ortadan tamamen kaldırılmasını yani cesedin imha edilmesini bu eski dostu Alan Campbell’dan ister. Ona bu kirli işi yaptırmak için şantaj yapar. Bu kirli isteğini istemeyerek de olsa kabul etmek zorunda kalır. Dorian, bu arkadaşını öldürmez ama öldürmekten daha beter yapar. Psikolojisini yerle bir eder, Alan Campbell meyhanelerden dışarı çıkmaz, meyhane köşelerinde saçma sapan insanlarla dostluk kurar, artık tamamen alkolün esiri olmuştur. Hayatı allak bullaktır artık. Hayatını intihar ile sonlandırır. Tiksinilecek derece Narsist olan Dorian, bu dostunu da can çekiştirerek elleriyle ölümün kucağına atmıştır. Elinin değdiği kişi, ya ölür ya da ölmekten beter hale gelir. “Oysa herkes öldürür sevdiğini…” Bunu da ona yaşattığı vicdan azabıyla can çekiştirerek ruhunun süründürerek öldürmüş adeta… GOTİK EDEBİYATI:
Oscar Wilde
Oscar Wilde
’ın yaşadığı dönem olan Viktorya döneminde yıldızı parlamış bir edebi türdür – Gotik Edebiyat -. Gotik Edebiyat, bir ruh hali gibidir. Gizemli mistik bir şekilde akışkan ilerlerken sanki kötü bir şeyler olacak algısı yaratan baş döndüren mide bulandıran bir tarzı olan bir türdür. Sanki bir yerlerde köşeye sıkışacağım ve o kasvetli ortamdan çıkamayacağım korkusuna sarar sarmalar sizi. Günah ve korku temaları, ocakta altı kısık ateşte yanan bir yemek gibidir. Hep sıcak ve canlıdır, bir yerlerde mutlaka vardır ya da karşınıza bir şekilde çıkacaktır. Romana dönecek olursak; Hayatını tamamen hazza odaklayarak yaşaması, ilk günahın yani yasak meyvanın yenmesine bir vurgudur. Hristiyanlık inancındaki 7 ölümcül günahın hemen hemen hepsine Dorian Gray sahiptir. Kin/nefreti ve narsist kişilik bozukluğu ile bataklığa çevirdiği ruh hali, ölümcül sonuçlara sebep olur. Basil Hallward’ı, Cybill Vane’i, Alan Campbell’i hatta hatta direkt olmasa da dolaylı olarak Cybille Vane’in ağabeyinin bile ölümüne sebep olmuştur. Neredeyse elini sürdüğü, temas ettiği her şeyi hayattan kopartmıştır. Roman karakterlerinin kökünü kurutmuş, tüketmiş, yok etmiştir. Hristiyanlıktaki 7 ölümcül günahı (kibir, şehvet, haset, oburluk, açgözlülük, tembellik ve öfke) dibine kadar işlemiştir. Sadece ölümü ve kötülüğü icra etmekle kalmamış bunları yaymıştır da. Romanda ölümü ve kötülüğü yayarak ilerlemiştir tiksinç bir karakterdir, Dorian Gray. Gotik edebiyatın kasvetli ortamını kendi karakteristik iç mekanlarında değil, Dorian’ın ruhunda gözlemlemekteyiz ki ‘’Portre Metaforu’’ üzerinden ruhuna yansımaları, birebir aktarılmıştır. HRİSTİYANLIK İNANCINDAKİ DUALİZM:
Dorian Gray’in Portresi
Dorian Gray’in Portresi
, başlı başına bir Dualizm’dir. Birisi birinin yerine geçmiş iki insan gibidir. Tablodaki portre, iyinin ve kötünün yer değiştirmesi olarak karşımıza çıkar. Teoloji Biliminde (Tanrıbilim), düalizm kavramı, iyi ve kötü olmak üzere eşit güce sahip iki farklı varlık varsayar. Hristiyan düalizminde; Tanrı iyiyi; Şeytan ise kötüyü temsil eder. Şeytan (İblis), bazı üst düzey güçlere sahip olsa da Tanrı’ya denk değildir. Çünkü, İblis, Tanrı’ya isyan etmeden önce yine Tanrı tarafından yaratılmış bir melek olarak vardır. Kutsal metinlerde, iyi-kötü zıtlığı ikisi de eşit güçte değildir. Çünkü Tanrı, iyiliği temsil eder ve yaratıcı sıfatında maliktir. Şeytan(İblis)daki güç ise çok daha düşük seviyeli etkiye sahip bir güçtür. Dolayısıyla kötülüğün iyiliği yenme gibi bir ihtimali de olamaz. Şimdi romana dönelim… Romanda iyilik ve kötülük ya da romandaki kurgusuyla gençlik-yaşlılık birbirine zıt güç olarak resmedildiğinde, Her şeyin yaratıcısı olan Tanrı’nın yani ‘’İyiliğin Temsili’’nin tüm evrenin tek hakim gücü olduğunu savunan Kutsal Kitap’a aykırılık teşkil eder. Şeytan, cennetten kovulmuştur ve hiçbir zaman da Tanrı’ya denk ya da üstün olamayacaktır ama bu, Şeytan’ın varolduğu müddetçe Tanrı’ya denk ya da üstün olmaya çalışacağından vazgeçtiğini de göstermez. Şeytan, sadece ve sadece olağanüstü çabalarıyla varoluşunu sürdürür ve iyiliğin tezatı olan kötülüğün temsili pozisyonundaki varoluşsal rolünü muhafaza etmekten başka bir gücü de yoktur. Buradan hareketle yola çıkarak; evrende düalizmin var olması mümkün değildir. Bu sebeple de birbirine zıt iki eşit güç olduğunu savunan herhangi bir doktrin de mümkün değildir. Romanın trajik finalinde de herkes ve her şey ait olduğu özüne dönmüştür. Tablo, orijinal hali ile gençlik görüntüsüne; Dorian Gray ise ait olduğu yıla göre yaşlı haline dönmüş ve yok olmuş – güç savaşlarında kötülük de ortadan silinmiştir. Hem teolojik hem de felsefi düalizm olarak yoruma açık bir perspektifte romandır. Romanda düalizm sadece Dorian Gray karakteri ve portresi ile sınırlı değildir. Şeytan (İblis) ın romandaki iç sesi olan aforizmalarıyla romanı kasıp kavuran – bence Dorian Gray’den çok daha fazla bu romana etki eden bir karakter olan – Lord Henry Wotton yani, insan görünümlü İblis’i ‘’Düalizm ve Hedonizm’’ kavramları açısından ele alalım; LORD HENRY WOTTON KARAKTERİ: Aforizmaların Efendisi… Narsizmin Efendisi… Hedonizmin Efendisi… Gönlümün Efendisi… Romandaki en sevdiğim karakterdir.
Dorian Gray’in Portresi
Dorian Gray’in Portresi
romanını asıl
Dorian Gray’in Portresi
Dorian Gray’in Portresi
yapan roman karakteridir. Her bir ağzından çıkan söz, aforizma okuru mest eden cinsten. Kitabın adı
Dorian Gray’in Portresi
Dorian Gray’in Portresi
değil de eğer “Lord Henry Wotton‘ın Portresi” olsaydı yine aynı heyecanla okurdum. Sadece Lord Henry’nin aforizmaları için bile okunası bir kitap olurdu ve sadece Lord Henry karakterinin olduğu bir kitap yazılmış olsa rafında hemen çeker, satın alır, okurum. Bir karakter bu kadar mı etkileyici olur tüm romanı ve karakterleri domine edebilir?… Dağ gibi, taş gibi karakter: Lord Henry Wotton. Aforizmaları, kitabın başından sonuna kadar hatta her ağzını açtığında çıkan her bir cümle başlı başına bir aforizmadır. Kitapta Lord Henry’nin söylediği cümleleri çizmekten elim de kalemim de oldukça yoruldu. Keşke
Oscar Wilde
Oscar Wilde
, sadece Lord Henry Wotton karakteri bir kitap yazıp çıkartsaymış dedirtti bana. için Unutulmaz roman karakterlerim arasında en başlarda yerini aldı, Lord Henry karakteri. Bu kadar Lord Henry fanatikliği yeter. Şimdi kapa çeneni kaldığım yerden yazmaya devam et
Engin Mavi
Engin Mavi
Hristiyanlıktaki düalizm kavramından bahsetmiştik; Lord Henry, şeytanın iç sesi gibidir. Hem yoldan hem baştan çıkarır. Her türlü insanı saptıran bir tılsımı vardır; Şeytanın asası ile insanlara çomak sokar, dürter ve onları en sonunda rayından çıkarır, tepe taklak eder. Karizması çok yüksektir. Girdiği ortamdaki ağırlığı, yüksek kalibresi kendini hemen belli eder. Söylediği sözler, karşıdakinin ruhunu kimyasını allak bullak eder, Şeytan’ın ruhunu karşısında konuştuğu kişinin ruhunun içine kaçırır sanki. Yukarıda da bahsettiğim gibi Dorian Gray de akıl hocası Lord Henry gibi kötülüğü metastaz gibi yaya yaya romanda ilerletir. Lord Henry’nin en büyük avı ise, Dorian Gray’dir. Dorian, bu zengin, züppe, zeki, burjuva bir adam olan Lord Henry’nin çekim alanına girer. Kendi özünü iradesini kiraya verir. Gerçekte Dorian böyle bir insan değildir. Dorian Gray, Lord Henry ile tanışmadan evvel kendi halinde, dünyanın nimetlerinden habersiz yaşayıp giden mütevazı kendi halinde bir beyefendi adamdır. Ta ki portresini yaptırdığı ressam Basil’in evinde tesadüfen orada misafirlikte Lord Henry’nin de olması ve ilk kez Dorian ile orada tanışması ve ardından Onunla sohbet edip ruhunu ele geçirmesiyle romana sert bir giriş yapar. Dorian, Onun için bir denektir. Dorian’ı haz odaklı hedonist bir birey olarak yaşaması adına aklını çeler, ruhuna şeytanı kaçırır. Lord Henry, koyu bir hedonisttir. Hedonizme göre; en yüksek iyi, hazdır. Anlayış olarak; *Aristipos’un Hedonizm kavramını benimsediği görülmektedir. *Aristipos: sürekli haz verene yönelmenin en uygun davranış biçimi olduğunu savunan felsefi görüştür. Kirene Okulu'nda, Sokrates'in öğrencisi Aristippos, felsefi olarak Diyojen’in tam tersi bir yerde konumlanır. Diyojen’in öğretisi (Kinizm) dünyaya arkasını dönüp kendi kabuğuna çekilmek, tüm insani duyguları terk etmek üzerine kuruluyken; Hedonizm ise dünyanın nimetlerinden maksimum haz almayı amaçlar. Yüzü, tamamen dünyaya dönüktür. Hatta haz alma eylemi çok uç noktalara bile varabilir. Hedonizmde varılabilecek son nokta hazdır. Sınırı olmayan hazzın getirisi götürüsü geçmişte de şimdi de felsefi olarak tartışmaya her daim açık bir konudur. Hedonizm kavramını Lord Henry karakteri üzerinden inceleyelim… LORD HENRY WOTTON FELSEFESİ ÜZERİNDEN HEDONİZM KAVRAMI: Hedonizm basit bir ifadeyle; Felsefede, hazcılık veya hedonizm, hazzın mutlak anlamda iyi olduğunu, insan eylemlerinin nihai anlamda haz sağlayacak bir biçimde planlanması gerektiğini, sürekli haz verene yönelmenin en uygun davranış biçimi olduğunu savunan felsefi görüştür. Hedonizmde ulaşılması gereken nihai nokta, hazdır. hazların tümünü tatmak/deneyimlemek, hayatın temel amacıdır. Hedonizm öğretisinde zevkin, doğası gereği iyi; acının, doğası gereği kötü olduğu düşünülmektedir. Bu öğreti, bir bakıma zevkin acıya üstünlüğünü, mutluluk olarak tanımlar. Zevkleriniz acılarınızdan ne kadar uzaksa, o kadar mutlusunuz demektir. Bu nedenle bir hedonistin temel dürtüsü, zevkin peşinden koşup, acıdan kaçınmaktır. Lord Henry, iyi bir hedonist olarak yetiştirmeye çalışır Dorian’ı. Adeta Onu bir nakış gibi işler. Amacına da fazlasıyla ulaşacaktır zaten; ‘’En güzel günlerinizi sıkıcı şeyleri dinleyerek, kaybetmeye mahkum olanı kurtarmaya çalışarak, kendinizi cahil, kaba, adi insanlara adayarak heba etmeyin. Bunlar çağımız hastalıklı amaçları, yanlış idealleri. Hayatınızı yaşayın! İçinizdeki o muhteşem yaşama sevincini açığa çıkarın! Hep yeni heyecanlar arayın.Yepyeni bir hedonizm; işte çağımızın ihtiyaç duyduğu şey budur.’’ (Lord Henry Wotton, Dorian Gray'in Portresi) ‘’Şu dünyada acı çekmek dışında her şeyi anlayışla karşılayabilirim. Acı çekmeyi anlayabilmem mümkün değil. Acı çekmek kötüdür, çirkindir, karanlıktır. Çağımızın acıya duyduğu sempatide hastalıklı bir şey var. İnsan, yaşamının renklerine, güzelliğine, coşkusuna sempati duymalı.’’ (Lord Henry Wotton, Dorian Gray'in Portresi) SON SÖZ: Romandaki 3 ana karakter iyice idrak edildiğinde büyük resim daha da netleşiyor; Basil, erdemli duruşuyla insanın sahip olduğu en nahif duygu olan vicdanı temsil ederken; tam karşısında Lord Henry gibi zıt bir karakter görüyoruz. Lord Henry ise yasak veya yasaklanmış olana takıntılı bir şekilde tapar. İblis rolünde kendini kamufle etmiştir. İki karakter arasındaki mücadeleden yalnızca bir taraf galip gelebilecektir. Dorian Gray ise burada verilen her kararda, yapılan her tercihte yanlışıyla doğrusuyla herkesin kendisinin sorumlu olabileceğini gösteren bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Yani, yaşanmışlıklarla elde ettiğimiz her şeyin sonucunun ya Basil'in ya Lord Henry'nin tarafına geçerek sonuçlanabileceği gerçeğini vurguluyor. Melek ve Şeytan arasında arafta kalmış bir ruh; Dorian Gray. “Şeytan yalnızca sunar, insan isterse seçer.” diye boşuna dememiş romanın yazarı ;) Portre metaforu ise burada işe bu mücadelenin yaşandığı, sonuçlarının gözlemlendiği bir zemindir. Bir nevi insanın yaptığı eylemlerin sonucunu gördüğü bir gözden geçirme, genel muhasebesel sonuçların görüldüğü bir aynadır. Her seçiş bir vazgeçiştir. Eylemlerimizin sonucunu yaptığımız tercihler ve vazgeçtiğimiz seçenekler belirleyecektir. İşte Dorian Gray, İşte Portresi… İşte Siz, İşte Portreniz…
Dorian Gray’in Portresi
Dorian Gray’in Portresi
Oscar Wilde
Oscar Wilde
Dorian Gray’in Portresi
Dorian Gray’in PortresiOscar Wilde · Koridor Yayıncılık · 201872,6bin okunma
··1 alıntı·
1 artı 1'leme
·
3.242 görüntüleme
『Ʉ₦ØⱤ₮ⱧØĐØӾ∇7』 okurunun profil resmi
Gerçekten tam manasıyla eksiksiz ve hatta fazlası bile var çok ciddi emek vermişsiniz. Emeğinize sağlık çok kaliteli bir inceleme olmuş 👏👏👏 🌟🌟🌟🌟🌟
Engin Mavi okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için 🙏🏻 Beğenmenize çok sevindim
Lal okurunun profil resmi
Mitoloji ile aram iyi olmağı için kitabı defalarca da okusam aradaki baglantıyı kuramazdım :) Nergis çiceği detayı ilginç ve hoş geldi . Lord Henry 😠 beni çileden çıkaran cümleleri ve fikirleri olmasına rağmen aforizmaları güzeldi şeytanın :)) Popüler olan ama okuyunca beni hayal kırıklıĝına uğratan cok fazla kitap oluyor. Ama bu kitap bence övgüyü fazlası ile hak ediyor
Engin Mavi okurunun profil resmi
Hedonizm' in ve Narsizm'in kutsal kitabı
Dorian Gray'in Portresi
Dorian Gray'in Portresi
her cümlesi ve roman karakteri nakış gibi işlenmiş çok özel bir kitap. Lord Henry karakterinin bazı söylemlerine takıldığını farkettim paylaştığım alıntılarda :) Evet, bazı hastalıklı cümleleri var. Ancak kitabı bir tiyatro sahnesi olarak düşünürsek Lord Henry karakteri de sahneye çıkıp rolünü icra etmiş. Ona öyle bir rol biçmiş
Oscar Wilde
Oscar Wilde
. Sonuçta Hedonist karakterli bir adam ve söylemleriyle uyuşması lazım. Kitaptaki rolünü güzel oynamış. İnsan silüetinden bana Hedonizm kavramını göster desen direkt insan olarak vücut bulmuş hali Lord Henry Wotton'ı gösteririm :) Beğenmene sevindim @OTama . Vakit ayırıp okuduğun için çok teşekkür ederim
1 sonraki yanıtı göster
Engin Mavi okurunun profil resmi
Nazik yorumunuz ve teşvikiniz için çok teşekkür ederim Zehra Hanım 🙏🏻 Yazma eylemi, kitabı bitirdikten sonra aklımda çeşitli yerlerde dağınık halde duran fikir kırıntılarını derli toplu hale getiriyor, zihnimde bütünlüyor. Her kitabı okuduktan sonra bir nefes alıp üzerinde düşünmek lazım. Sadece Oku-Geç-Rafa Kaldır” eylemi, kitabın asıl değerini ıskalamak olur. Aslında ben kendi şahsi inceleme arşivimi oluşturmak adına inceleme yazıları yazıyorum ancak yazmışken başkalarına da faydam olsun diye ilave bir özen gösteriyorum. Ancak sizin de dediğiniz gibi uzun inceleme yazıları genelde sonuna kadar okunmuyor. Haklılar çünkü günümüzde maalesef 24 saat kimseye yetmez oldu. 🤷🏻‍♂️
Özgün Coşkun okurunun profil resmi
Gerçekten de narsizmin kutsal kitabı gibi Dorain Gray’in portresi. Kaliteli inceleme olmuş, tebrikler
Engin Mavi okurunun profil resmi
Teşekkür ederim 🙏🏻 Çok yönlü kült bir eser. Herkesin mutlaka okumasını tavsiye ederim.
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.