Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Öyleyse insanların bilinçlerinin önünde duran şey anavatan ya da böyle törel bir birlik değildi; tersine, kendilerini Yazgıya teslim etmeye ve yaşama karşı eksiksiz bir ilgisizliğe bırakmaya yöneltiliyorlardı - bir ilgisizlik ki, onu ya düşüncenin özgürlüğünde ya da dolaysız duyusal hazda arıyorlardı. Böylece insan ya varoluş ile bozuşmuş ya da bütünüyle duyusal varoluşa teslim olmuştu. Ya belirlenimini İmparatorun kayrasını kazanma yoluyla, şiddet, kalıt hileleri ve kurnazlıklar yoluyla haz araçlarını elde etme çabasında buluyordu; ya da dinginliğini henüz sağlam ve kendinde ve kendi için varolan birşeyler verebilen felsefede arıyordu: Çünkü o zamanın dizgeleri, Stoacılık, Epikürcülük ve Kuşkuculuk, gerçi kendi aralarında karşıtlar olsalar da, aynı şeyi veriyor, Tini edimselliğin sunduğu herşeye karşı ilgisiz kılabiliyorlardı. Bu felsefeler buna göre kültürlü insanlar arasında çok yaygındı; ortaya Düşünce yoluyla, Evrenseli üreten etkinlik yoluyla insanın kendi içinde sarsılmazlığını çıkarıyorlardı. Ama felsefe yoluyla bu iç uzlaşmanın kendisi yalnızca arı kişilik ilkesinde soyut bir uzlaşmaydı; çünkü arı olarak kendi kendisini nesne yapan ve kendi ile uzlaşan Düşünce herhangi bir nesneden bütünüyle yoksundu, ve Kuşkuculuğun sarsılmazlığı ereksizliğin kendisini İstencin ereği yaptı. Felsefe yalnızca tüm içeriğin olumsuzluğunu biliyordu ve artık sağlam hiçbirşeyi olmayan bir dünya için bir umutsuzluk öğüdüydü. Daha yüksek bir Uzlaşma isteyen dirimli Tine doyum veremezdi.
Sayfa 234 - İdeaKitabı okudu
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.