Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

360 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Hepsi sizin için, elimden gelen bu şimdilik, daha ne edeyim, siz söyleyin
Fikret Otyam’ın o tadına doyulmaz seyahat notlarını özlemişim, kronolojik sırayla hepsini okuyayım istedim. İlk sırayı 1959-1961 yılları arasında yayınlanan Gide Gide serisi aldı. Fikret Otyam çok yönlü ve özgün bir sanatçı. Ben en çok ressamlığını beğeniyorum; ancak bence ressamlığının getirdiği o gözlem yeteneği kalemini de zenginleştiriyor. Uzun yıllar gazetecilik yapıyor ve nafakasını buradan sağlıyor Otyam. Menderes iktidarının baskı yıllarında da, izleyen yıllardaki darbe ve muhtıralarda da, iktidardaki güçlerin ortaya çıkmasından ürktüğü halkın gerçek durumunu aktarıyor okuyucularına. O zorlu yıllarda ve zorlu şartlarda köy köy dolaşıyor Anadolu’yu; halkın arasına karışıyor, onlardan biriymiş gibi, yargılamadan, küçümsemeden, ekmeklerine ortak olarak anlatıyor hikayelerini. Romantik anlatımı ile okuyucuyu duygulandırıyor, kendine özgün tarzını yaratıyor, artan takipçileri ile birlikte ünü de yayılıyor. Abdi İpekçi suikastından sonra sıranın kendisine geldiğinden korkup -ve bence peşi sıra gelecek “karanlık” cinayetler silsilesini hissedip- en verimli yıllarında, 50li yaşlarının başında inzivaya çekiliyor, kalemini büyük ölçüde susturup kendini resimlerine veriyor. Neler yok ki Otyam’ın röportajlarında… İlk kitapta çoğunlukla Anadolu’dan göçüp büyük şehre tutunmaya çalışanların hikayelerini bulmak mümkün. Hepsi birbirinden dokunaklı ama beni en çok, kendisine çarpan arabanın sahibine kızmak şöyle dursun, kırılan farın parasını kendisinden istemelerinden korkarak köşeye sinen Çankırılı etkiliyor. Ha, bir de yazarımızın kendi hayatından acıklı bir anı; müzedeki heykele tüküren çocukların kimler olduğunu görmeyip “Sen pis Anadolulu, sen yapmışsındır!” diyerek pisliği beyaz gömleği ile ona sildirten şehirli (!) tarih öğretmeni… İkinci kitap Doğu ve Güneydoğu Anadolu gezilerinden notlar.
Mahmut Makal
Mahmut Makal
’ın kitaplarında anlattıkları, Otyam’ın röportajlarında birebir seriliyor ortaya; Makal’ın fazlası yok, eksiği var. Hayvan bağlasan durmaz kerpiçten damlar, parasızlık, imkansızlık, açlık, cehalet… Şeyh hikayelerini paylaşıyor her gittiği yerden Otyam; halkın dini duygularını sömürerek servet yapan, çalışmadan geçinen şeyhlerin ve çevresindekilerin üzerlerindeki perdeyi cesurca kaldırıyor. Devlet vatandaşının yanına gidip destek olmayınca; altyapı yapmayınca, sağlık hizmeti ve okulu yeteri kadar götürmeyince, dini sömürenleri engellemeyince şeyhler bu cahil ve gariban halkı istedikleri yöne çekmeye devam edecekler diyor. Menderes iktidarı bunları engellemek istemiyor, tam tersine bu vasıtayla oy devşirmek için şeyhleri hoş tutuyor diyor. Şeyh Sait’in kendisi gibi devlete isyan eden kardeşi Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bölgeye geçici imam olarak atanmış, bu insanlar Suriye-Irak sınırında dolaşıp duruyorlar, cumhuriyeti yıkmak için beyin yıkama faaliyetleri yapıyorlar diyor. Bunu daha 1960lara gelmeden söylüyor. Sonraki yıllarda Uğur Mumcu’nun da -canı pahasına- söylediği gibi. Şimdi hepimizin gördüğü gibi… Üçüncü kitap mayın, ağalar ve biraz da Karadeniz notları. Modern dünya köleliği olarak tanımladığı ağalığa ilişkin bir çok hikaye aktarıyor yöreden. Ağası izin vermediği için doğum yapan eşini hastaneye, tarlada önünde duran traktörle götüremeyen adamın; iki eşek arasına gerilmiş çatkı üzerinde sürüklenirken yolda ölen gencecik hamile gelinin hikayesi yürekleri dağlıyor. Toprağı olmadığı için ağaya mahkum olan, toprağı olsa bile devlet arkasında durmadığı için yine ağaya mahkum olan köylüleri, halkı uyandırıp ağalığı ortadan kaldırmak işine gelmediği için düzenin aynen devamına çalışan siyasileri seriyor önümüze. Değişmesini umuyor yazarken. İnanmasa bile… Son kısımda röportajlarının yankılarına yer vermiş; beğeniler olduğu gibi yergiler de burada. Aziz Nesin’in Otyam’ın “halkçılık”ına itirazı ve sivri eleştirisi güldürüyor beni; yalan yok, üstad yine doğru söylemiş: “…kitap "ah anam, vah yavrum, hacım, oy kardeşim, ulan be! kardaş, sana yazık değil mi yavru” sesleniş ve iniltileriyle dopdolu”. Onyıllardır gazetecilik denince gördüklerinizin hepsini unutmak, temizlenmek, gerçek haberciliğin, gerçek gazeteciliğin keyfine varmak isterseniz Otyam’ı mutlaka okuyun derim. Özellikle de gençler, siz! İmkansızlıklar içinde oradan oraya sürüklenen, ailelerinden ayrı kalan, aç-açıkta yaşayan, yine de ideallerinden vazgeçmeyen bu değerli insanları tanıyın, çok isterim… Gelin, Otyam kendi kalemi ile veda etsin bizlere: “Kendimi başka mesleklerde tanıtmam sizin için. Acı yazmam sizin için. Gönül kırmam sizin için. Ölüm tehditleri, ana avrat küfür mektupları almam sizin için. Gözlerinde hala pembe gözlük olanların yazdıklarını, alay etmelerini kabullen­mem, göğüs germem sizin için. Hepsi, hepsi sizin için, elimden gelen bu şimdilik, daha ne edeyim, siz söylen? Varın kalın sağlıcakla, sağlıcakla kalın…”
Gide Gide ı-ıı-ııı
Gide Gide ı-ıı-ıııFikret Otyam · Adam Yayınları · 198212 okunma
··
500 görüntüleme
Seda okurunun profil resmi
Bıdık, böyle eserler beni benden alıyor biliyorsun, üstüne bir de böyle bilinçli incelemeler gelince mest oluyorum arkadaşım. Aziz Nesin'in eleştirisine kesinlikle katılmıyorum, zira ben toplumcu bazdaki bu tarz kitaplarda, sıklıkla tekrar eden o sesleniş ve iniltileri seviyorum. Bence, Anadolu'yu Anadolu yapan o nidalar, o çığlıklar, o iniltiler.. Tabii benim ruhumun varoş oluşunun da bunda etkisi olabilir kuvvetle muhtemel :) Keşke temennilerimiz gerçekleşse de hakkını alsa bu gibi kıymetli yazarlar. Haktan kastım, elbette ki anlaşılabilirlik.. Ama Necip Bey'in dediği gibi, bu seslerin ulaşacağı kimseler kalmadı. İstediğimiz kadar anlatalım, konuşalım, bağıralım, yayalım... Yok... Sesimizi bizden başka duyan yok.. Bu yolda emeklerin yadsınamaz, ellerine sağlık, var olasın...
AkilliBidik okurunun profil resmi
Canım benim, çok sağol. Evet, yok artık, kalmadı böyle bir okuyucu kitlesi. Ama yine de, ne bileyim; içimde bir yerlerde gençlerle ilgili ümidimi sürdürüyorum. Bizler böyle cesur olamadık ama onlar bizim de açığımızı kapatır diyorum. Bir umut işte, o da olmazsa ne yaparım?
Necip G. okurunun profil resmi
Sürekli egemenlerin ve ezenlerin arkasında duran yalancı siyasetçiler, ağaların yerini alan patronlar ve aynı dramatik halk hikayeleri... Kötülük, sadece şekil değiştiriyor. Aradan geçen 60 yılda yaprak kımıldamamış. Ve en kötüsü, artık bunları yazabilecek insanların sayısı da yok denecek kadar az. İncelemeyi okuyup en basit haliyle bu gerçeklerle yüzleşmek moral bozucu. Aynı zamanda, Einstein'ın delilik tanımındaki gibi 'aynı şeyleri tekrarlayıp farklı sonuçlar beklemek' mevzusu üzerinden bir uyarı olarak da ele alınabilir. Ancak, artık ne bu uyarıyı duyacak kulaklar kaldı, ne de harekete geçecek ayaklar... Emeğinize sağlık... Güzel insanlar daha çok bilinmeyi ve okunmayı hakediyor. Katkınız çok değerli...
AkilliBidik okurunun profil resmi
Birebir katılıyorum söylediklerinize... Doğruyu söylemek belli ki o zaman da hiç kolay değil, ama bu yola baş koymuş üstadlar yılmamışlar. Bugün, öyle bir ışık da yok maalesef... En azından neler yapılabildiğini görelim, bu büyük ve cesur kalemleri unutmayalım isterim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.