İncelemeyi yazdım ama bu haliyle bırakırsam Orhan Pamuk’un sığlığına bulaşıp kalmış gibi olacağım sanırım. Kitapta işlenen temel iki konu hakkında kurguya, bulanıklaşmaya, savrulmaya mahal vermeden görüşlerimi net bir şekilde sunma ihtiyacı doğdu. Öncelikle belirtmem gerekiyor ki herhangi bir partiye, derneğe, cemaate, gruba veya oluşuma bağlı değilim. Referandum dışında son yirmi senedir oy kullanmaya dahi gitmedim.
Türban konusunda “kamu görevi” içerisinde kullanılmasına karşıyım. Bilimsel, eşitlikçi, demokratik, laik devlet aklı oluşturmak için bunun gerekliliğine inanıyorum. Hatta zorunluluk olduğunu düşünüyorum. Harici durumlar için kimse kimseye zaten karışamaz ve karışmamalı.
Günümüzde, inanç şeklinde mücadelesi verildiği söylenen türbanın kıyafet olarak anayasal güvence altına alınması düşünülüyor. Hukuksal açıdan bunun çok komik olduğunu düşünüyorum, kimin adına istediğini bilmem ama helallik isteyenlerin de karşı çıkacağını zannetmiyorum.
Ana muhalefet partisi genel başkanı dahil (Atatürk’ün kurduğu parti!) Kürt sorunu diye adlandırılmaya uğraşılan konu için de demokratik açıdan yapılacak bir şey olmadığı fikrine sahibim. Eğer ortada bir sorun varsa bu öncelikle doğru adlandırılmalı. Zira bu adlandırma öncelikle Kürtlerin tamamını sorun olarak algılatma, teröre destek verenlerin Kürtlerin tamamını temsil ediyor gösterme çabasıdır. Eğer bir sorun varsa bu ya anadil kullanma sorunudur, ya da bütünüyle ayrı bir devlet kurma sorunudur. Eşit ve özgür, demokratik yapı içinde her ikisi de mümkün değildir. Akla gelen diğer yönetimsel çözümler demokrasiden sapmadır.