Ne de olsa klasik anlamda "boş" bir hayatın en iyi özetini bize şehir dışında yaşayan insan verebilir. Bu insancık, her sabah aynı saatte kalkar; aynı trene biner; ofiste aynı işi yapar; aynı yerde öğle yemeği yer; hep aynı garsona bahşiş bırakır; aynı trenle geri döner; genelde iki ya da üç çocuk sahibidir; biraz bahçe işleriyle uğraşır; tatil olarak yılda iki haftasını hiç hoşlanmadığı yerlerde geçirir; Noel'de ve Paskalya'da kiliseye gider ve altmış beş yaşında muhtemelen bastırılmış nefret duygularının neden olduğu bir kalp krizinden ölene dek aynı monoton ve mekanik hayatı sürdürür. Ben yine de içten içe, bu insanın can sıkıntısından öldüğünden şüpheleniyorum.