Yaşamın Ucuna Yolculuk ya da Bir İntiharın İzinde6 Şubat 04.17’de gözlerimi yummadan önce gördüğüm en son şey bu kitaptı. Neyse ki uykuya dalmamıştım, neyse ki Tezer Özlü uyumama izin vermemişti. Saniyeler sonrasında ise duvarların titrediğini, zeminin dalgalandığını ve dışarının uğuldadığını hissettim. Müthiş bir zelzeleyle sarsılmıştık. Gerisi zaten malumunuz, kabustan farksızdı.
Nasıl ki şarkıları anılarla ilişkilendiririz, kitaplar da öyledir benim için. Bu nedenle Tezer’i ve #yaşamınucunayolculuk kitabını ömrümün sonuna dek unutamayacağım. Acının tatlı tebessümü gibi bir şey oldu benim için, hep hatırlayacağım...
Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk’u, önce "Auf dem Spur eines Selbsmords" (Bir İntiharın İzinde) başlığıyla Almanca olarak kaleme alıyor. Bir de 1983 yılında Marburg Yazın Ödülü’ne layık görülüyor bu kitap sayesinde. 1984’te dilimize kazandırılıyor yine yazarın kendisi tarafından.
Yaşamın kıyısına doğru yapılan bir yolculuğun anlatısı aslında bu kitap. Özlü, Svevo, Kafka ve Pavese’nin izlerinin ardından giderek varoluşsal sancılarını dindirmeye çalışıyor. Yolculuğu boyunca hayranı olduğu bu büyük yazarların yoldaşlığında yalnızlığı, tükenmişliği, yaşama karşı başkaldırışı, topluma yabancılaşmayı, melankoliyi, hüznü ve ölümü anlatıyor. Alışılmadık bir yolculuk öyküsü bu... Çünkü bizi de dahil ediyor yaşamın kıyısına doğru yaptığı bu karanlık yolculuğa.
Evet, karanlık bir anlatı fakat bir o kadar da samimi geliyor insana. Her sayfada altını çizdiğim, durup durup beni düşüncelere gark eden, kendimi ve hayatımı bir kez daha sorgulamamı sağlayan birçok ifade vardı. Kendime çok yakın hissettim Özlü’ye. ‘’Kırgınlıklarımız ve yalnızlıklarımız birmiş’’ dedim çoğu zaman. Lirizmi varoluşçu kimliğiyle iç içe geçirerek bir şeyler karalaması ortaya müthiş bir eser çıkarmış. Bir okuma değildi bu benim için, bir dertleşme, iç dökümü veya sığınak... Karar veremiyorum.
İyi ki bir Tezer Özlü geçmiş bu dünyadan... Tüm diyebileceklerim bu kadar.
''Sana kendi kentinden daha yabancı bir kent var mı.''