«Algılara açık olma sanatını öğretmede eğitiminiz ne ölçüde başarılıdır?» diye sordu Will.
«Algılara açık olmanın dereceleri vardır. Bir fen dersinde alıcılık çok azdır. Bilim gözleme dayanır; ancak, bu gözlem seçicidir. Dünyaya bir kavramlar perdesi ardından bakılır. Mokşa ilacı kullanıldığındaysa kavramlar ortadan kalkar. Yaşantı sınıflandırılmaz, ayırımlar yapılmaz, yalnızca olduğu gibi algılanır. Wordsworth’ün şiirindeki gibi. «Gözleyip alan bir yürek getir yanında.» Anlattığım köprü kurma oturumlarında da ayırımlar, tasarımlar yapılır ama, yine de fen derslerinde yapılanlardan daha azdır. Çocuklar birdenbire küçük Buda’lara dönüşmezler; mokşa ilacıyla elde edilen katışıksız alıcılığa ulaşmazlar. Ne gezer... Ancak, adları ve kavramları fazla önemsememeyi öğrenirler. Kısa bir süre için de olsa, zihinlerinde ürettiklerinden daha fazlasını alırlar.»