Gönderi

MONTESQUIEU’NUN İKLİME BAĞLI SOSYAL TEORİSİ
İklimler… Hayatın akıp gittiğinin en açık ve acı göstergesidir bence iklimler. Günler, haftalar, aylar birbirine eklenirken; biz hep hayatın koşuşturmacası içinde kendimizi bulmaya fırsat yaratamazken; zamanın nasıl da hızla aktığını, bir eylül akşamı, aylardır ilk defa hırkamıza ihtiyaç duyduğumuzu hissettiğimiz an fark ederiz. Oysa güneş her gün biraz daha erken batarken bize anlatmaya çalışmıştır; bugünün, dünden farklı olduğunu… Dört mevsimi de yaşayabilen bir coğrafyada olduğum için, yazıma böyle bir giriş yapabildim. Oysa dünyanın diğer ucunda hayatları boyunca atkı kullanmayacak insanlar da var; ya da hiçbir temmuzda denize giremeyecek insanlar… Peki, sizce paranın, burçların, hatta isimlerin bile etkilediği insan karakterini iklim etkilemez mi? Bu insanların oluşturduğu toplumların ortak yanları yok mudur? İşte bu sorunun cevabını Montesquieu XVII. yüzyılda vermiştir; iklim, toplumun karakterini ve davranış biçimini belirleyen en büyük etkendir. Montesquieu yaptığı gezilerden ve okuduğu seyahatnamelerden edindiği gözlemler sonucunda bir iklim teorisi geliştirmiştir. Kanunların Ruhu adlı kitabında şöyle demiştir: "Eğer farklı iklimlerde yaşayan insanların yüreklerindeki duygu ve ihtirasların birbirinden çok farklı oldukları doğru ise, kanunların hem bu ihtiraslara hem de bu karakter farklılıklarına uygun olması gerekir. Montesquieu araştırmaları sırasında hareket noktası olarak daima olguları seçmiştir. Toplumsal olayları, doğa olaylarını inceler gibi incelemiş, gözlemlemiş, sınıflandırmıştır. Olaylar arasındaki ilişkilerde determinizmi yakalamış, bunları kanun olarak ele almış ve bulduğu kanunların yardımıyla da olayları açıklamaya çalışmıştır. Yani tümdengelimi ve tümevarımı iç içe kullanmıştır. Montesquieu’ya göre iklim o kadar güçlü bir etkendir ki; insanlar daima buna bağlı kalmaktadır, dolayısıyla da karakterleri bu doğrultuda belirlenmektedir. Bu nedenle soğuk iklim kuşağında yaşayanlar canlı, hareketli, soğukkanlı, mağrur ve intikam duygusundan uzaktırlar; güvenlik ve hürriyetlerine düşkündürler, cinsel yaşamlarında ise ılımlı ve dengelidirler. Kuzey'e doğru çıkıldıkça avlanmağa seyahate, savaşa ve şaraba düşkün, fakat dürüst, samimî ve erdemli bir genel ruha sahip toplumlarla karşılaşılır. Sıcak iklim kuşağında yaşayanlar ise tam aksine hareketsiz, tembel, teşebbüs yeteneğinden yoksun, zevk ve şehvete son derece düşkün insanlardır. Bunlar korkak, fakat son derece kurnazdırlar; sonsuz bir hayal gücüne sahiptirler, bu yüzden de suça son derece eğilimlidirler. Sıcak Güney'e inildikçe ahlâktan uzaklaşılır. Ilıman iklimlerde yaşayan insanlar üzerinde iklimin belirleyici etkisi zayıflar; buralarda diğer toplumsal etkenler belirleyici rol oynamağa başlarlar. İklimin insanın biyo-psikolojik yapısı üzerindeki farklılaştırıcı etkisi, onun örf-âdetlerine ve kanunlarına da yansır. Güney toplumlarında kölelik yaygın ve meşrudur. Kadın ve erkek daima birbirinden ayrı tutulur. Cinsler arası eşitsizlik kadın aleyhine acımasızdır; çok sıcak yerlerde kızlar sekiz-on yaşları arasında evlendirildikleri için, çocukluk ve evlilik iç içedir. Yirmi yaşına gelen kadın ihtiyardır, çünkü güzelliğini ve erkeğin ilgisini yitirmiştir; bu nedenle çok eşlilik doğal karşılanmalıdır. Baskı ve despotluk da iklimin tembel ve korkak kıldığı sıcak Güney ülkeleri ile Asya'da egemendir. İklimin yanı sıra toprağın yapısı, verimli olup olmaması; ülkenin ada, dağlık, ovalık oluşu da toplumların kanunlarını etkileyen dış koşullar arasında yer alır. Örneğin Asya'nın geniş düzlüklerinde daima büyük ve despotik imparatorluklar kurulduğu halde, Avrupa'da dağlar, göller ve nehirler doğal sınırlar oluşturduğu için, daima küçük devletler kurulmuştur. Güçlü toplumların hırsını tahrik eden verimli toprağa sahip ovalık ve zengin bir ülkede, çiftçilerin tek sorunları tarlalarını nasıl ekip, ürünlerini nasıl korumaktan ibaret olduğu için, bunlar hürriyet sorununa karşı ilgisizdirler; bu nedenle yabancı saldırılara koyacak güç ve cesaretleri yoktur. Esasen bir kez boyun eğdiler mi, artık hürriyet ruhunu bir daha yakalamaları mümkün değildir. Oysa dağlık bölge halkları az şeye sahiptirler, ancak bunları muhafazada da kesin kararlıdırlar; doğal olarak ülkelerine hücum etmek ve ele geçirmek kolay değildir. Kıraç topraklarda yaşayan halklara gelince, bunlar çalışkan, ciddî ve savaşçıdırlar; hürriyetlerine son derece düşkündürler; bu nedenle ılımlı bir yönetimleri ve kanunları vardır.
Montesquieu
Montesquieu
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.