Ama Bilge aradı: ‘Baba nasılsın?’ ‘İyiyim kızım, sen?’ ‘Ben de iyiyim, ne yapıyorsun?’ 'Hiç, oturuyorum, sen ne yapıyorsun?’ ‘Hiç, ben de oturuyorum.’
Küçük ağabeyim Z. aradı sonra: ‘Nasılsın E.?’ 'İyiyim ağabey, sağol, sen nasılsın?’ ‘İyiyim, ne yapıyorsun?’ 'Hiç, oturuyorum, sen ne yapıyorsun?’ ‘Hiç, ben de oturuyorum.’
Hayatımız bir hiç. Kızımın hayatı. Benim hayatım. Küçük ağabeyim Z.'nin hayatı. Büyük ağabeyim N. çapını biliyordu, hiç olmamak için hiç değilse bir kahvehaneye gidiyordu. Biz (büyük ağabeyim N. ve ben) hiç olduğumuzu biliyorduk, acı çekiyorduk hiçliğimizden. Kızım bilmiyor, karım bilmiyor, küçük ağabeyim bilmiyor, dünya bilmiyor.
Sabah pencerenin önünde oturdum. Genç hiçler geçiyordu caddeden. Onları izledim, yürürken birbirlerine omuz atıyorlar, ikide bir durup gülüyorlardı.
Düşündüm, BİR HAYAT NEDİR?
Başlar ve biter, BİR HAYAT NEDİR?
Acı ve tatlıdır, unutulur hepsi, BİR HAYAT NEDİR?
Emin olmasam da 'hayat bir iz bırakmaktır' diyebilirim.
Mezar taşı bir iz sayılır mı, emin değilim.
Razı olan için mezar taşı bir izdir.
Ben razı değilim.
Gerçi elimden ne gelir?