İletiyi okurken ben bunları bir yere yazdım sanki diyerek okudum.Notlarıma bakınca anladım ki Saddetin Ökten hocanın -Gençlerle Başbaşa programının 5.bölümden sanırım.
Bana kalırsa Kapitalizm bize hürriyeti vadetti vadetmesine ama bunu yaparken de “özgürlüğümüzü” elimizden aldı.Belki çok tezat gelecek okuyunca ama işin aslı bu.Minareyi çalan kılıfına da “hürriyet” görünümü verdi sadece.Ve biz o kılıfın çakma, Ademoğlunun ‘öz’üne yabancı bir şey olduğunu hiç anlayamadık..
"Özgürlük kelimesi bize 'ÖZ'ün 'GÜR'lüğünden söz ediyor." diyerek muhteşem bir tespitte bulunur İsmet Özel Taşları Yemek Yasak kitabında.
Bir şeyin özünden söz ederken aynı zamanda o şeyin en halis durumundan, nüvesinden yahut cevherinden söz ediyoruz demektir. Yine bir şeyin 'Gür' olması ise onun bereketi, bolluğu ve çokluğuna istinaden gelişir. Dolayısı ile "öz-ü-gür-lük"ten söz edebileceksek eğer bize insanlığımızı temin ettirebilecek, ne olduğumuzu anlatabilecek, en halis, arı duru vasıflarımızdan bizi haberdar ettirebilecek kaynaklarla bağımızın olması gerektir. Kur'an'ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye tam da burada imdadımıza yetişir aslında."Bizim özümüz Rabbimiz tarafından bize verilmiş bir cevherdir. Eğer biz onun değerini bilir ve korursak gürleşir. Özgür oluruz. Ama önce özümüzü tanımaz, tanıdıktan sonra da onun sağlığına elverişli tutumumuz olmazsa insan vasıflarımız zaafa uğrar, bundan kainat da zarar görür, biz de zararlı çıkarız…"Kapitalizm insan olmamızın özünü teşkil eden vasıflarımızı gerçek manada zaafa,hazza ve hatta ayartıya dönüştürüyor.Ve günün sonunda insanın yine başka bir insanın ‘kurdu’ olduğu, uygarlığın bedelinin psikoz olduğu bir sistemin çarkları arasında kalıyoruz. Akif diyor hani “Muhitin hali insaniyetin timsalidir sandım..”’İnsaniyetimiz’ muhitte tecessüm ederken onun tesirini de alıyor.”Kainatın zarar gördüğü ve bizim de zararlı çıktığımız” kısım tam olarak burası..
Halbuki özgürlük dediğimiz şey, bizim en halis fıtratımızda bulunan şeyin serpilip hayat bulabilmesi demekti.Ve yine insan, mayası gereği melekle hayvan arasında oluşunu "öz-ü-gür-lük" kavramıyla ayırt edebilecekti.
Ademoğlu bu ayırt edişi ise en iyi “ikra” emrine müsemma olarak gerçekleştirebilir.
Cenab-ı Hakkın insanlığa muhattap kıldığı bu ilahi emir sadece kitap okumak,okunanlar üzerine bir şeyler yazıp çizmekle mukim değil.İbrahim Aleyhisselam’ın gerçekleştirdiği üzere "اِنّٖي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذٖي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَنٖيفاً "/"Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim."/En'am 79 yönelişi “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” emrine denk bir devrimdir…Yani Yalnızca Allah Teala'ya yönelme ve O'na teveccüh etme hali…Kabile toplumlarında bir isme hürmet ve tazim çok yaygındır. Ancak tıpkı besmelede olduğu gibi "bismi rabbike" emri bizi yalnızca Allah'ın esmasına yönelmeye çağırır, esas güvence "fi'emanillahtır" çünkü…
Hz.Adem'e öğretilen esmalarla ilişkili olan bu emir, varlığımıza kıble tayin ettirmektir ve kaldı ki bu durum muazzam bir 'özgürleşmeyi' de berberinde getirir. Tıpkı İsmet Özel'in kitapta da dile getirdiği gibi "İslam, özgür olmanın bilgisidir." çünkü…
Yukarıda bahsettiğim " okumak,özünü bilmek" hakikatlerini ve insanın melekle hayvan arasında olduğu hakikatini Yunus Emre şu muazzam nutkunda nasıl da güzel dile getirmiş:
"İlm okımak bilmeklik kend’öz’ini bilmekdür
Pes kendözün bilmezsen bir hayvândan betersin"
Kim bilir belki de ilk ve en önemli taşı burada, özgürlük kavramının ayrımını yaparken yemişizdir..
Yani kapitalizm ahlakı bizden “özgürlüğümüzü” ve -zahiren bilmesek de batıni olarak- ona yüklediğimiz anlamları aldı.Geriye de pek bir şey kalmadı aslında diyebiliriz.
İlerleyen bölümlerde Sadettin hoca Korkut Tuna’dan şöyle güzel bir alıntı aktarıyor:”Her medeniyet kendi kavramlarını üretir ve bu kavramların içerisine kendi muhtevasını doldurur.”Biz bir kere “özgürlük” kavramını ve bu kavramın muhtevasını kaybettik-kaldı ki şu an yanlış yerlerde de arıyoruz.-
Ve yine ikinci büyük sıkıntımız kendi kavramlarımızı üretemeyişimiz ve bu kavramları kendi muhtevamız ile dolduramıyor oluşumuzdur vesselam…