Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

162 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Akıl insanda, insan nerede ?
Bir bebek doğar ve ağlamakla başlar hayata. Önce ağlamayı tecrübe eder, hayattaki ilk eylemi budur. Ne tuhaf..! Düşünsenize var olmaya ağlamak ile başlıyoruz. "Hayattaki ilk icraatin nedir?" -"Ağlamak..." :) Dünyanın sancılı varoluş sürecini mi hissediyorduk acaba ruhun derinliklerinden? ( bilimsel açıklaması var evet, ben de biliyorum. Ama neden gülmek değil mesela, bebeklerin en iyi yaptığı cıvıldama sesi değil, gözleri kamaşa kamaşa bakmak değil, ne bileyim başka türlü bir " ben geldim millet!" tepkisi değil de ağlamak..? Ciğerlerimize dolan havadan duyduğumuz ağrı mıydı yalnız ağlama tepkisine neden olan? Ciğerlerimize dolan hava; dünya idi aslında, hayat idi, varlık idi, varoluş yüklemesi idi. Sancıtan ve ağlamaya sebep olan bu olamaz mı, bunu duyumsamış olamaz mıyız? Ağlıyorduk çünkü; bir sancıdır var olmak, " yaşam ile var oldukça" dinecek yahut yaşamadıkça artacak.!) Hep derim, her çocuk bir filozoftur. Çünkü insan; düşünmeye, sormaya, sorgulamaya, varoluşunu anlamlandırmaya programlıdır. Bunun da en iyi, en saf örneği çocuklardır. Büyüdükçe köreliriz, daha doğrusu genelde köreltiliriz. Sormak ayıp ve günahtır çünkü. Esasen yine köreltilmiş kişiler olunca soruların muhattapları, bir çeşit kaçıştır onlar için "ayıp ve günah", bir savunma mekanizmasıdır aslında. Özü itibariyle çocukluktan başladığımız sorular; arayışa, anlamaya mahkûm olduğumuzun kanıtıdır. Bu da gösteriyor ki bir anlam, bir var oluş gayesi var ve biz bunu hisseder şekilde var edildik. Modern felsefenin kurucularından olan
René Descartes
René Descartes
'ın da varlık delilinin temeli buna dayanıyor, "Zihnimde mükemmel bir varlık kavramı var ve Tanrı bu kavramı zihnime doğuştan işlemiştir." düşüncesi delilinin temelini oluşturur. Bu düşünce din felsefesinde Allah'ın varlığının bir delili olarak kullanılır. (Konudan sapmak istemiyorum)Bu delil şunu anlatmak ister: Bir "Tanrı" kavramını konuşuyorsak, sorguluyorsak bu böyle bir yaratıcının var olduğunun kanıtıdır. Hülâsa biz var edilirken arayışlarımız gösteriyor ki bomboş yani "tabula rasa" anlayışıyla yaratılmadık. Arayış var edilmişse arayışa "sebep" olan bir şey, bulunacak bir şey var demektir. Yani arayışın kendisi bir kanıt niteliğindedir. Hayy'ın hikayesi de çocukluğundan başlayan bir arayıştır. Onu, önüne çektiği setlerle köreltecek kimse olmadığı için de bedensel olarak büyüdükçe düşünsel anlamda da bir o kadar büyüyor. Hayy, aslında potansiyel Hayy olma eğilimi gösteren her birimizi temsil ediyor. Çıtayı olabildiğince yüksekte tutan
İbn Tufeyl
İbn Tufeyl
, insanın sadece akıl sahibi olmasıyla başka hiçbir şeye gereksinimi olmadan arayışa girebileceğini ve hakikati kavrayabileceğini Hayy üzerinden hikayeleştirmiş. Öyle ki Hayy, bir adada kendisinden başka hiçbir insanın bulunmadığı hâlde beliriyor bir şekilde. !( İçeriğinden söz açmaktan kaçınmıyorum, bu kitabın herhangi bir içeriğinden söz etmenin spoiler olacağını kimse düşünmez sanırım daha doğrusu kitabın vereceği keyiften bir şey eksiltmez çünkü aslolan burda hikaye değil, hikâyenin özüdür.) Bu konuda iki varsayım söz konusudur: 1.si, Hayy kendi kendine yani annesiz ve babasız yoktan, Kur'an'a atıfla balçıktan var edildiğidir. İkinci varsayım ise, birinci varsayımı reddedenler tarafından ortaya atılan şu hikayedir: Bir ada Sultanının bir kız kardeşi varmış, sultan kimseyi kardeşine layık görmeyince evlenmesini yasaklamış. Sultanın Yakzân adında bir yakını, kızla dönemin törenlerine göre gizlice evlenmiş ve bu evlilikten Hayy dünyaya gelmiş. Kız sırrının açığa çıkacağından korktuğu için Hayy'ı emzirdikten sonra bir sandukanın içine koyup Allah'a dularla emanet ederek denize bırakır ve dalgalar Hayy'ı hikâyenin başladığı adaya sürükler ve sular çekilir. Kimsenin olmadığı bu ıssız adada Hayy'ın bebek çığlıklarını, yavrusunu yeni kaybetmiş bir ceylan duyar ve Hayy'a annelik etmeye başlar. Hikâye bu varsayımlardan yola çıkarak gelişir. Hayy, vahşi doğanın kucağında büyümüştür ve doğal olarak vahşi bir yaşam sürdürmektedir. İnsan tanımaz, onların dilini bilmez. Bildiği tek dil gözlemlediği hayvanların dilidir. Annesi bildiği ceylan, bir gün ölüme teslim olunca bir kırılma yaşar. Hayy akletmeye başlar, ( "Hiç akletmez misiniz?" -Bakara-) düşünür gözlemler ve böylece mistik aydınlanma yolculuğu başlar. Müşahadenin doruk hâlini yaşarken Absal ile tanışır ve ulaştığı hakikatin doğruluğunu tasdik eder. Vahiy ile aklın çelişmezliğini böylece ortaya koymuştur İbn Tufeyl. Biliyoruz ki düşünce, dili; dil, düşünceyi geliştirir. Hayy dilsiz ve insansız bir yaşam sürdürmekle de düşüncenin ve akletmenin doruğuna ulaşılabileceğinin kanıtsal bir simgesidir bana göre. Hikâyenin esin kaynağı çoğunlukla "ben bunu biliyorum!" diyeceğiniz çesitli kıssalar olduğu görülüyor ve kitap bu kıssalar üzerinden felsefi yolculuğunu sürdürüyor. Yine aynı şekilde Aristo, Platon, İbni Sina, Farabi, İmam Gazalî gibi islam filozoflarının ve Yunan felsefesinin düşüncelerinden de sıkça yararlanılmış olduğu görülüyor. Zaten İbni Sina'nın da aynı adda bir eseri vardır. Açıkçası İbni Sina mı, İbn Tufeyl mi "bu eser kime ait?" sorusuyla kafam karışırken biraz araştırınca ikisinin de aynı adda eseri olduğunu ve karakter isimlerinin dahi değiştirilmemiş olduğunu öğrendim. İbni Tufeyl karakterlerin isimlerini özellikle değiştirmemiştir çünkü temelde aynı öğretiye hizmet etmektedirler. İbn Tufeyl hikâyeyi daha çok beşer aklı üzerinden geliştirmeyi tercih etmiş ve İbni Sina'nın Hayy bin Yakzân'ı ile sentezleyip bir sunum yapmıştır. Yani aslında ilham kaynağı İbni Sina'nın eseridir. Felsefe, tasavvuf, bilim, toplum-din ilişkisi hangisini ararsanız var bu kitapta. Batının da çokça etkilendiği ve yararlandığı bu yapıttan esinle
Don Kişot
Don Kişot
,
Robinson Crusoe
Robinson Crusoe
gibi klasikler ortaya çıkmıştır. Oysa sorsan birçoğumuz o kitapların isim ve yazarlarını çocukluktan öğrenirken, bu kitabı çok sonradan keşfetmişizdir. Bunların haricinde bir dipnot!: Kitap başlı başına bir felsefe şaheseri iken -hatta ilk felsefe kitabı olarak geçiyor- daha iyi anlaşılması için eklenen dipnotlar çok güzel, yardımcı kaynak niteliğindeydi bana göre. Kitabın dili çok fazla arapça kökenli ve eski kelimeler barındırdığı için hiç aşinalığınız yoksa ağır gelebilir. İş bankası yayınlarının Hasan Ali Yücel klasiklarinin dili eski olduğu için ağırdır zaten. Bu yüzden başka bir yayından okumayı tercih edebilirsiniz. Muhakkak okunmalı hatta bir kere ile yetinilmemeli bana göre. Her okuyuşta -hatta yararlanılan felselerin de okunmasıyla- daha da anlaşılır olacaktır. Bir yola çıkacaksanız yahut zaten bir yoldaysanız Hayy, çok iyi bir yol arkadaşı olacaktır. Düşünce ve akıl ile...
Hayy Bin Yakzan
Hayy Bin Yakzanİbn Tufeyl · İş Bankası Kültür Yayınları · 20231,586 okunma
·
203 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.