Önümde, döşeme taşlarıyla kaplı, ucu karanlıkta kaybolan sessizliğe gömülmüş bir koridor uzanıyordu; deniz kulağına bakan, gece mavisine bürünmüş yüksek pencerelerden hemen yakındaki sudan yükselen aysı ışık ilmekleri tonozların üzerinde zayıf ışığın mırıltısı gibi salınıyordu. Bir an, açık pencerelerden birine yaslan dım. Gece, yanan kandili bile söndürmeyecek kadar dingindi.
Önümde, belli belirsiz seçilebilecek bir uzaklıkta, kayalıklarda çatlayan dalgaların ince, beyaz şeridi, deniz kulaklarının oluşturduğu geçidin girişini belirliyordu. Duvarlara vuran ışığın oluşturduğu hafif yansımalar, suyun yüzeyinde yer yer çarpışan ışık çizgileri, gecenin ve gergin karanlığın içinde, derin ve belir siz bir hareketliliğin üzerinde uyuyan o geçit bana Redoutable'da geçirdiğim geceyi anımsatıyor, aklıma tüm ışıkları söndürülmüş bir geminin sefer hazırlıklarını, ardından karanlıkta yol alışını getiriyordu.