Gönderi

Doğal büyüme ya da gelişme süreci sürebilir ya da kör dışsal güçler tarafından engellenebilir. Her durumda, bu doğuş ve büyüme sürecini bir bozulma ve çürüme izlemekte olup tüm zamanlar boyunca varolan, kalıcı hiçbir şey yoktur. Bitelik, birbirleriyle ilişkisiz nesnelerin, apaçık bir biçimde sonsuz olan çokluğunu ve çeşitliliğini gözlemlemekteyiz. Felsefe, bu gözle görülür kaos'un gerisinde, duyuyla değilse bile, anlıkla ayırt edilebilir olan, gizli bir süreklilik ve birliğin varolduğu inancıyla başlar. Bu tümce felsefenin tümü için geçerlidir. Bir modern yazarın felsefi yöntem üzerine söylemiş olduğu gibi:
·
69 görüntüleme
Miss Felony okurunun profil resmi
+Felsefi düşünen anlığa ilişkin bu betimleme sanki özellikle Miletliler için yazılmıştır. Miletliler daha o zamandan birer filozoftular; ve felsefenin temel sorunları, bildiğimiz gibi, çağlar boyunca pek az değişmiştir. Bunun merkezinde ise, bizi çevreleyen evrenin gözle görülür çeşitliliğinin ve karışıklığının gerisinde, usun bulgulayabileceği temelli bir basitlik ve durağanlığın varolduğu inancı yatar. İkinci olarak, bu eski kurgucular (spekülatörler) bu durağanlık ve kalıcılığın, evrenin kendisinden meydana geldiği özdekte aranması gerektiğini düşündüler. Bu olanaklı tek yanıt değildi, hiç kuşkusuz. Aynı ölçüde, dünyanın özdeksel bileşenlerinin sabit bir çürüme ve yenilenme akışı içinde, çeşitli ve kavranamaz oldukları, ancak sürekli, birlikli ve kavranabilir öğenin, evrenin yapısında ya da formunda bulunduğu da düşünülebilirdi. Yeni özdek geldikçe, kendisini her zaman aynı yapıya uyduruyorsa eğer, anlamaya çalışmamız gereken şey yapıdır. Antik Yunan dünyasının kendisinde, özdeğe karşı formu savunanlara, sıra daha sonra gelecektir. Başlangıçta, bununla birlikte, sorulan soru, en yalın biçimiyle "Evren neden meydana gelmiştir?" sorusuydu.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.