Gönderi

“Dinle,Her şeyi öğreneceksin. Tanrı’nın bizi görmediğini düşündürecek kadar karanlık olan gecenin o ilerlemiş saatlerinde gizlice vicdanımı sorgularken kendime bile zar zor itiraf edebildiğim şeyleri söyleyeceğim sana. Dinle. Sana rastlamadan önce, ben mutlu bir adamdım...”“Sözümü kesme. Evet, mutluydum, en azından mutlu olduğuma inanıyordum. Tertemizdim, ruhum berrak bir aydınlıkla doluydu. Başım dikti, benimkinden daha gururlu, daha ışıltılısı yoktu. Rahipler iffet, âlimler ilim hakkında bana danışırlardı. Evet, ilim benim için her şeydi. Bir kardeşti ve bir kardeş bana yetiyordu. Yaşım ilerledikçe aklıma başka fikirler de gelmedi değil. Bir kadına rastladığım bazı zamanlarda bedenimde bir heyecan hissetmiştim. Erkeğin bu cinsellik ve kan gücü, yeniyetmelik delişmenliğimde ebedi olarak bastırıp boğduğumu sandığım bu kuvvet, beni tüm sefilliğimle mihrabın soğuk taşlarına çakılı tutan sağlam yemin zincirini birçok kez çırpınışlar içinde kırmaya çalışmıştı. Fakat oruç, ibadet, araştırma, inzivahanede nefis terbiyesi, ruhu tekrar bedene hâkim kılmıştı. Ayrıca, kadınlardan kaçınıyordum. Kaldı ki, beynimdeki bütün kirli buğuların bilimin ihtişamı karşısında dağılıp yok olması için bir kitap açmam yeterli oluyordu. Birkaç dakika içinde dünyevi kabalıkların uzaklaştığını hissediyor, kendimi ebedi hakikatin huzurlu ışıltısı içinde sakin, gözlerim kamaşmış, huzurlu bir durumda buluyordum. İblis bana saldırmak için sadece kilisede, sokakta, çayırda bayırda gözlerimin önünden dağınık olarak geçen ve rüyalarıma bile doğru dürüst giremeyen belli belirsiz kadın gölgeleri gönderdiği sürece, onu kolayca yenebildim. Heyhat! Bu zafer kalıcı olmadıysa bunun suçu insanla iblisi eşit güçte yaratmamış olan Tanrı’nındır..
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.