Mustafa hocam kıyıda köşede taş bırakmamış hepsinin altına bakmışsınız. Ben bir kısmını gösterip bir kısmını saklamak, askıda bırakmak istemiştim oysa. Teker teker ele almaya çalışayım yerinden oynattığınız taşları :))
Öncelikle aynı metinden farklı okurların bambaşka anlamlar çıkarması çok ilgimi çeken bir konudur. Hatta farklı okur bile her zaman aynı değil. O da kendi içinde dönüşmeye devam ediyor. Metin de bundan bağımsız değil. Yazı aynı dursa da bir süre sonra farklı anlamlara gelebiliyor. Bu dönüşüm içinde okurlara bir noktada dokunmak en büyük dileğimdi.
Yazım dili açısından üzerinde özellikle durduğum noktalara dikkat çekmenize sevindim. Yazı serüveninden önce de sadelik ve kısalığı, özü önemsedim her zaman. Kitap hâline gelmeden önce de süsten, yapmacıklıktan, gereksiz sözcüklerden ve abartıdan uzak, sade bir anlatım yakalamaya çalıştım. Hüzün ve doz konusu da bunlardan biri.
Yargı konusu ise bütün incelemelerimde altını çizmeye çalıştığım bir konu. Buna yazarın durduğu yer diyorum. Başka bir ifadeyle tarafını tuttuğunu , hoş göstermeye çalıştığı yer. Bu yüzden sadece kavgayı ayırmaya, iki tarafı da tutmamaya çalıştım. Kahramanı kendime yakın hissettim. Fakat incelemelerde eleştirdiğim noktaya düşmemeye çalıştım.
İnsanların yükü, taşın ağırlığı, su ve derinlik konularında mesajların yerini bulması sevindirdi beni. Askıda bırakmak bir tercihtir, askıda simit bile var artık , öykü niye olmasın diye düşündüm :)
En beğenilen alıntıya gelecek olursak "mecbur kalınca olgunlaşıyor insan." Kaynağını sizinle paylaşmıştım , daha fazla açık etmek istemem kendimi. Bütün taşlar kaldırılmış çünkü. Sadece şunu söyleyebilirim: "Mecbur kaldım , ondan yazdım."
Teşekkürle...