Gönderi

232 syf.
9/10 puan verdi
Balkanların İsyan İklimi
Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir Büyük coğrafyalar büyük isyanlara gebedirler. Bunun en iyi örneğini Osmanlı verir. Yaklaşık altı yüz yıllık ömründe yüzlerce isyan girişimine maruz kalan Devlet-i Aliye en muktedir olduğu dönemlerinde bile isyan ateşini söndürmekte güçlük çekmiştir. Hele imparatorluğun çaptan düşmeye başladığı 18. yüzyıl ve sonrasında ortaya çıkan isyan hareketleri Osmanlı’nın yıkılışına giden süreçleri tetiklerken, Düvel-i Muazzama emperyalist hedeflerle hasta adamı paylaşmak için sıraya girmiştir. Büyük devletlerin Osmanlı’nın iç işlerine müdahalesi için iyi bir bahane olan isyanlar, planlı olarak otorite kaybının olduğu yerlerde çıkarılmışlardır. İsyanın kıvılcımını yakanlar, çıkan büyük ateşin karşısında ellerini ovuştururlarken, ortaya çıkması muhtemel yeni durumda hamilik ettikleri milletleri maşa olarak kullanarak kendi hisselerinin sınırlarını çizmeye yeltenmişlerdir. Osmanlı sınırları içinde bir coğrafya vardır ki, ismi isyanla eştir: Balkanlar… 19. yüzyılda adından çokça söz ettiren Balkanlar, çıkarılması olası isyanlar için fazlasıyla müsait çok uluslu yapısıyla adeta kaynayan bir kazanı andırır. İsyan ateşinin fokur fokur kaynadığı bu coğrafyada Osmanlı’nın lehine olan tek olgu paylaşımda çıkan anlaşmazlıklardır. Osmanlı, bölgede söz sahibi olduğunu öne süren onlarca millet ve devletin arasında ata toprağı için mücadele ederken; diplomasi ve siyasi tarih, ders verircesine kendisini gösterir. Bu nedenle Balkanlardaki her bir kırılma anının iyi incelenmesi şarttır. Akademisyen Mithat Aydın da Balkanları çalışmalarının merkezine alarak “Balkanlar’da İsyan” isimli eseriyle makûs kaderine direnen bu coğrafyayı Bosna-Hersek ve Bulgaristan ayaklanmalarından neşet eden Osmanlı-İngiliz ilişkileri kapsamında ele alır. Tarih metodolojisinde hedefe alınan coğrafyanın tüm yönleriyle değerlendirilmesi şarttır. Bu nedenle Aydın eserine giriş yaparken genelden özele doğru bir yol izleyerek ilk aşamada bölgenin Türklerle ve Osmanlılarla ilişkisinin üzerinde durup, sonrasında eserin özel değinisi olan Osmanlı-İngiliz ilişkilerinin tarihine yönelir. Balkanlar, Osmanlı ve İngiliz üçgeninin merkezine de son olarak Bosna Hersek ve Bulgaristan ayaklanmalarını oturtur. Aslında yazarın bu yaklaşımı büyük bir resim içerisinde siluetleri belli olan iki portreyi (Osmanlı-İngiltere) anlatmak gibidir. Birbirlerine konumları, duruşları sürekli değişen bu iki portre sahibinin cansız bir hatıra üzerindeki durumlarını analiz etmek ise geçmişin geleceğe ayna olması kabilinden değerlendirilebilir. Geçmişin anlattıklarından yola çıkan yazarın geleceğe verdiği bilgiler ise tarihin ders verici niteliğinin yazarın amacına hizmet etmesi şeklinde algılanabilir. Geçmişte elçilerin uzun seyahatleri sonrası kısmen zayıf gelişen diplomasi, günümüze gelindiğinde her tarihi olayın arka planına muktedir bir şekilde yerleşen hâkim bir stratejiye dönüşür. Bu yüzden siyasi tarihte kendisine yer bulan her olayın uluslararası ilişkiler bağlamında da değerlendirilmesi önem arz eder. Bir savaşın kaybedeni kazanını olduğu gibi sonrasını masa başında yöneten bir güruhun ve olaylar ağının olduğu da vakidir. Bu minvalde Balkanlardaki krizin de diplomatik olarak çözümlenmesi muhatabına çok şey anlatır. Öncelikle diplomasi, örtülü ya da açık yüzlerce temas noktasının, belgenin ve bilginin sistemli bir şekilde ortaya dökülmesiyle aşikâr kılınır. Devletlerarası ilişkilerin tam manasıyla anlaşılması yazışmaların şifrelerinin çözülmesiyle mümkün olur. Bu aşamada Aydın, ilk olarak devlet arşivlerinin yordamıyla ortaya çıkan görüngüyü çalışmalarına temel olarak yerleştirir. Temel üzerinde yükselen kısımda ise raporlar, soruşturmalar, diplomatik mektuplar, hatıralar, biyografik metinler, gazeteler vb. evraklar kullanılır. Son olarak ikincil kaynakların (günümüzde yazılanlar da dâhil olmak üzere) ışığında yorumlar yapılır. Kaynaklara dair bu işleyişin, eseri daha anlaşılır kılmakla birlikte Aydın’ın yorumlarını daha rafine hale getirdiğini söylemek gerekir. Eser, giriş hariç üç bölümden oluşmakla birlikte ayrı kısımlarla Osmanlı-İngiliz ilişkileri bağlamında Bosna-Hersek ve Bulgaristan ayaklanmalarına mercek tutulur. Her iki isyan arasında önemli bir kırılma anı olan Berlin Memorandumu’na ise ayrıca bir bölüm eklenir. İngiltere’nin Berlin Memorandumu’na karşı tavrı ise devletlerin dostlarının olmadığını, menfaatlerinin olduğunu kanıtlar niteliktedir. Uluslararası ilişkilerin nasıl işlediğinin anlaşılabilmesi için bu kısım ayrı bir dikkati hak etmektedir. Alınan kararların, bozulan hükümlerin ve bir motor edasıyla işleyen diplomasinin etkili devlet adamlarının elinde nasıl üst düzey bir fonksiyon kazandığını görmek ibret vericidir. Bu kısımda ve eserin genelinde devletlerarası ilişkiler üzerinden diplomasinin ruhuna vakıf olmak mümkündür. Sonuçta, aktörlerin değişmesine rağmen, herhangi bir kazaya uğramaksızın, menfaat odaklı kazanımlar her devletin hedefidir. Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir Eserin üstün özelliklerinden birisi de pragmatik bir yöneliminin olmasıdır. Özellikle, dış politika konusunda ülke yararına faaliyet gözetenlere yönelik stratejik davranış şekillerine gönderme yapan bilgileri, geçmişteki olay ve karşılığında sergilenen tavır durumundan elde etmek mümkündür. Zira Balkanlar halen dünyanın gündemini belirleyen önemli bölgelerden birisidir. Üstelik bölgenin jeopolitik ehemmiyetine binaen geçmiştekine benzer politikaların üretildiğini görmek eserin ders verici nosyonunu ön plana çıkarmaktadır. Sonuçta, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılının bütün kaosu içerisinde dünyanın gündemine oturan önemli olayların birbiri ardınca geldiği bilinir. Bir zincirin halkaları gibi birbirinin peşi sıra iç içe geçmiş şekilde büyük bir devleti çöküşe götüren bu olayların her birine aynı ehemmiyetin verildiğini söylemek güçtür. Aslına bakılırsa derinlemesine tahlil edilmesi gereken her bir vaka kendisinden sonra gelen olayın daha beliğ bir hale gelmesini sağlamaktadır. Ayrıca en basitinden bir savaş, çatışma veya isyan olayının siyasi, sosyal, ekonomik ve diplomatik vb. yönlerinin de farklı eserler kapsamında ayrıntılı ele alınması gereklidir. Bahsedilen kitapta Bosna-Hersek ve Bulgaristan isyanlarının diplomatik yönü çok iyi şekilde tetkik edilmektedir. Üstelik ortaya çıkan tabloda İngiliz diplomasisinin kadim sırlarını da deşifre etmek mümkündür. Üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk sathında, kendisini dolaylı da olsa etkilemesi muhtemel her türlü tehdidi çok önceden gözeten İngiliz diplomasisinin basireti ve etkin olay yönetiminden her zaman ders çıkartabilmek mümkündür. Bu nedenle eserin hedef kitlesinde sadece konuya ilgili akademik sınıfın değil de diplomatlarımızın olabileceğini tahmin etmek güç değildir.
Balkanlarda İsyan
Balkanlarda İsyanMithat Aydın · Selenge Yayınları · 20213 okunma
·
87 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.