Çöl insanı, çadır bozarak geçmiş zamanı silebiliyordu; zamanı ve yeri henüz belirlemediği için yarın bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat şehirli insan bir mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak zorunda oluşu her şeyi çürütüyor ve -dün, bugün, yarını- zamanın gayesi haline getiriyordu. Şehirler bozulma yerleriydi. Şapşallık ve tembellik onların duvarları arasına gizlenmiş ve insanın uyanık ve tetikte oluşunu köreltmek için hazır bekliyorlardı. Orada her şey, hatta insanın sahip olduğu en önemli özellik olan dil bile bozuluyordu.