Günümüzde çoğu okuyucu okuduğu kitabı anlatılan olayın gizemi, temposu, gerilimi ve çarpıcı sonu için okuyor. Bir de bilgilenme amacıyla okunan tarih ve akademik çalışmalar var tabi. Bunlar güzel ancak bu durum bana eksik gibi geliyor. Eksikliği yukarıda bahsettiğim nedenlerden ötürü okuyucunun edebi hazzı ıskalaması olarak tanımlayabilirim. Burada bahsettiğim edebi haz, okuyucunun kendini okuduğu metindeki kelimeler ve cümlelerin akışına bırakmasıyla, yazar ve kitapla boğuşmadan çıktığı okuma yolculuğunun keyfine varmasıyla olur. Nasıl ki çok iyi bir klasik müzik dinletisinde dinleyicinin kendini müziğin notalarına bırakması gibi okuyucunun da kendini harflerin büyülü birleşimlerine bırakması mümkün. Son zamanlarda öykü kitaplarını okumaya ağırlık verdim ve okumalarımda bu durum aklımı çok meşgul etti.
Bilinç akışı tekniğiyle yazılmış öyküler ayrıca dikkatimi çekiyor ve bendeki etkisi daha kuvvetli oluyor. Türk edebiyatında da bu teknikle yazılmış harika öyküler bulmak mümkün.
Aslı Erdoğan’ın bu kitabında her ne kadar dört hikaye var denilse de ben anlatının tek bir bütün oluşturduğu kanatindeyim. Anlatının teması işkence ve işkenceci üstüne olmakla beraber bu kavramlar direkt verilmiyor, kişiler ve düşünceler okuyucuya verilirken olaylar ve sonlar açık bırakılarak sonuç okuyucunun çıkarımlarına bırakılıyor. Kitabın her cümlesinde edebi zerafet görmek beni şaşırtmadı zira yazarın kalemi çok güçlü ve bir aksilik olmazsa dünya edebiyatına çok iyi yapıtlar bırakacak gibi görünüyor.
Edebi hazzın farkında okuyucuların bu ve diğer iyi öykü yazarlarımızı ıskalamamalarını temenni ederim.