Gönderi

Hayat işte...
"Çocukluk, farkında değildik hiçbir şeyin, duygularımız berrak, düşüncelerimiz tertemiz. Hayatımızın en uzun ama en güzel yılları. Gençlik aklımızın beş karış havada olduğu, hayallerle yatıp kalktığımız yıllar. Kimimiz o okumanın hayalinde, kimimiz topçu olmanın, kimimiz başka ne hayaller, hayaller... Ama bir çelmeyle yerle bir olduk. Kim attı o çelmeyi, bozkır mı, taşra mı? Yokluk mu, hayat mı? Dizimiz değil, hayallerimiz kanadı önce. Yaralarımızı aşkın sıcaklığıyla sarmaya çalıştık yirmili yaşlarda. Evet yara almıştı hayallerimiz ama yine de ruhumuzu öldürmeyecek kadar umutlarımız vardı. Sonra çocuklarımızın üstüne inşa ettik hayallerimizi, kendi yapamadıklarımızı onlar yapsın istedik. Ama oralarda da tosladık tozlu paslı duvarlara. Belki aceleci davrandık, belki de kendi hayal kırıklıklarımızın kurbanı ettik onları. Ama şunu iyice öğrendik, hayat katman katmanmış... Çocukluk kaplumbağa hızında, gençlik rahvan bir at kıvamında, sonrası yavaş yavaş hızlanan bir kısrak gibi dört nala geçip gidermiş. Biz yavaşladıkça zaman hızlanırmış sanki. Geriye de olamamışlıklarımız kalırmış... Bu hayatta ne öğrendin deseniz bana, insanı öldüren şeyin ne olduğunu öğrendim. Rutin mi öldürür insanı, her gün aynı şeyleri yapmak, her gün aynı şeyleri yaşamak mı? Bence değil. Burada insanı bir tek şey öldürür . Amaçsızlık, gayesizlik, hiçlik... Ben bu dünyaya bir şey için geldim demek istiyor insan, benim de dünyada varlık amacım buymuş demek istiyor, bir şeyle gurur duymak istiyor..." Gönül Dağı
·
216 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.