Babama ve anneme göre çocuklar her şeyden önce dünyevi birer görevdiler. Bizim iç dünyamızın gelişimini ne kadar ihmal etseler de eğitimin en saçma yanlarını katı kurallarla uyguluyorlardı. Sofrada dik ve dirseklerim bedene yakın oturmalıydım. Bunu yaparken içimden en kolay biçimde nasıl ölebilirim diye düşünsem bile bunun bir önemi yoktu. Görüntü her şeydi, onun ardından gelenlerse yalnızca önemsiz şeylerdi.
Böylece bir insan değil de iyi eğitilecek maymun gibi bir şey olduğum duygusuyla büyüdüm, insancıl sevinçler, cesaretsizlikler, sevilme arzuları söz konusu değildi.