Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

57 syf.
·
Puan vermedi
BABASINI KABULLENEN KAFKA
Bir zamanlar zamansız eserlere imza atan bir zihnin; çocukluğun masumiyetini üzerinden silkememişken maruz kaldığı eziyete ışık tutuyor 'Babaya Mektup'. Başta 'Dönüşüm' olmak üzere yapıtlarıyla dünya edebiyatına paha biçilemez katkılarda bulunmuş Kafka, küçükken görüp geçirdiği fakat yıllar boyunca bir türlü söylemeye cesaret edemediği hislerini Kasım 1919'da kaleme almaya karar verdi. Yazdığı mektup, göndereceği kişi ise babası Hermann'dı. Bir sayfanın bir diğerini takip ettiği bu iç dökme arzusu, elli yedincide doyuma ulaştı. Franz bu mektubu ne babasına nefret kusmak ne de mazinin acı kayıtlarını gün yüzüne çıkarmak için yazdı; her birimiz hayatımız boyunca ebeveynlerimizin bir zamanlar deneyimlediği trajedilerin izlerini taşırız. Neticede bizi yetiştiren insanların kalıbında şekil buluruz. Bu durumun zamanla nefes almayı zor kıldığını fark etmez insan. Yeri geldiğinde omzumuz ağırlaşır yeri geldiğindeyse sırtımız kamburlaşır fakat şu andan ayrılamayan birisinin aklına hiç gelmez geçmişin üzerindeki izlerini aramak. Franz ise babasına açılarak; onun neden haksız olduğunu anlatmaktansa, yalnızca yıllar içerisinde kendisine armağan ettiği içsel çatışmaların nasıl oluştuğuna ayna tutuyor. Franz ile babasının arasındaki ilişki, klişeleşmiş aile dramalarının da ötesinde. Öyle ki, oğluna bir kez dahi el kaldırmamış bir adamın sayılamayacak dayağa bedel eylemlerde bulunduğuna da, yeri geldiğinde sevgisini en samimi şekilde oğluna gösterdiği zamanlara da yer veriyor mektup. Franz'ın babasına karşı olan tutumu satırlar boyunca sürekli farklı yönlere seyir alsa da, kesinlikle belli olan şu ki babasına hissettiği en yoğun duygu... korku. Oğlunu kelimeleri ve şiddete yatkın tavırlarıyla örseleyip aşağılayan, kimi zaman Franz'ın masum arzularına burun kıvırarak onurunu kıran babası; zamanla aralarındaki yabancılaşma ve soğukluktan yalnızca oğlunu sorumlu tutuyor. Franz ise tüm bu suçlamalara karşılık mektubuna şöyle başlar: "Çok sevgili babam. geçenlerde bir ara, neden senden korktuğumu savunduğumu sormuştun." Bu cümlesine verdiği kapsamlı yanıtın ardından, ne profesyonel kariyeri ne de romantik hayatındaki tercihlerinin desteklenmediği bir ortamda yetişmenin kendi benliğini yetişkinliğine kadar nasıl zedelediğini anlatmakta. Franz'ın babası; başarılı bir iş adamı olmasının yanı sıra, aynı zamanda gelenekleri ve inancına oldukça sadık birisiymiş. Bu nedenle oğlunu doğru bildiği tek yolla yetiştirmeye çalışmış. Bu yolda hem ikisinin hayata olan bakış açısı hem de kişilikleri çakışmış. Hermann, çocuğuna bahşettiği hayat standartlarını kendi yetişme şartlarıyla kıyaslayıp sağladığı imkanları hak edilmemiş ayrıcalıklar olarak görmenin ötesine hiçbir zaman geçememiş. Başarılı her ebeveynin kendi üretmediği bolluk içinde yaşayan züppe evladına olan yakarışından payını almış Franz, zaten kendisi de bu durumun epey farkında. Hatta babasına karşı öylesine empatik birisi ki; kendisi çelimsiz ve tepesine vurulmaya müsaitken babası ise dominant ve dikte etmeyi seven birisi olduğu için hangi şartlar altında olursa olsun aralarında ilişkinin her daim aynı kalacağını kendisine kabullendirmiş durumda. Kendisi bu gerçeği benimsediğini belirtse de, ben üstü örtülmüş bir travmayı eşelemekten kaçınmasına yordum. Franz'ın kabullendiği onca şeye rağmen bir türlü atlatmadığı durum, babasının tercihlerine saygı duymamasıymış. Babasının dini inancını hiçbir şekilde oğluna empoze edemeyeceğini, kişiliklerinin oluşturduğu çelişkinin asla buna müsaade etmeyeceğini, Hermann'ın Franz'ı bu nedenle hiçbir zaman olmasını istediği birisi gibi yetiştiremediğini anlamasını istiyor Franz. İçinde dolan tüm bu duyguların taşmasına bizzat mektubu okuyan birisi olarak ilk sıradan tanık olsam da; eseri uykulu gözlerle tüketmemden midir bilinmez, babasına gösterdiği anlayış ve onamadan sonra neden halen kendisinden korktuğunu bir türlü anlamış değilim... derken kitabın ortası şapka çıkardı soru işaretime. Franz ile babası, aynı çatı altında bulundukları zamanlar fazlasıyla tartışırlarmış. Franz, babasının bu tartışmalardan hiç pişmanlık duymadığını düşündüğünü; kendisi de kaba söylemlerde bulunsa da, sonrasında üzüntü duymasına rağmen aynı hisleri babasında göremediğini belirtiyor. Narsisizm'in dahi keşfedilmediği bir dönemde babasına var olmayan bir etiket yerleştirmesi beni hayrete düşürdü. Kafka gözümde bir anda lisansız bir psikoloğa dönüşüverdi. Babasını hiçbir zaman suçlamaması ve tam olarak neden kendisinden ürktüğünü açıkça belirtmesi, ilişki üzerindeki farkındalığını açıkça belli ediyor. Olabildiğince duru bir dille yazılmış bir mektup olmasına rağmen halen bazı hassas noktalardan kaçtığını da belirtmem lazım, kimi zaman kendisini değinmek istemediği bir noktaya sürüklediğinde cümlesini kestirip atarak kardeşleriyle paylaştığı bir anıya yelken açıyor. Babaya Mektup, şu noktaya kadar okuduğum en kişisel yapıtlardan birisi olduğu için tarafımca yaptığım çıkarımların ötesini konuşmak olanaksız duruyor. Franz'ın babasıyla arasındaki tüm bu komplikasyonlara rağmen net bir şekilde anladığım olgu şu ki; Kafka, babasının kendisine olan tutumundan ötürü ona karşı kin tutmuyor. Aralarında geçen birçok mevzuyu kabullenmiş olsa da, yaşadığı onca şey sonucunda rasyonel bir kişinin alabileceği en makul tavrın nefret olmasına sinirleniyor. Anlayacağınız babasının yaptıklarına öfkelenmiyor, babasından nefret etmekten başka bir çaresi olmamasına öfkeleniyor. Franz, tüm bu itirafların ışığında aralarında yeni bir sayfanın açılacağına inanmasa da, en azından sade bir ateşkesin birbirilerine olan yaklaşımlarını yumuşatacağına ve ilişkilerine sükunet getireceğine inanıyor. Yazdığı mektubun hiçbir zaman babasına ulaşmaması ve yazdıktan beş yıl sonra da Franz'ın tüberkülozdan hayatını kaybetmesi gerçekten çok acı. Eğer mektubu babası okusaydı, nasıl bir cevap verirdi... inanın kestirmek zor. Fakat mektubun sonunda Franz, babasının vereceği potansiyel yanıtı kaleme almış. Yazdığı ve üstlendiği yükümlülüklere rağmen halen babasının kendisini sorumluluktan kaçan, onun sırtından beslenen bir sülükmüş gibi gördüğünü düşünmesine fazlasıyla üzüldüm. Sanki kanatları tutmayan bir kuşun öleceğini bilmesine rağmen göğe yükselme çabası gibi hissettirdi. Babası mektubu okumamış olsa da; umarım Franz'ın yazdıkları, kalan sayılı yıllarını yaşamayı ve ardından hayata gözlerini yummayı kolaylaştırmıştır.
Babaya Mektup
Babaya Mektup
Franz Kafka
Franz Kafka
Babaya Mektup
Babaya MektupFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202240,2bin okunma
·
104 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.