Bir ara açık pencerelerin birinden çocuk sesleri geldi: heceleyerek okumaya çalışıyorlardı. Yaşlı adam duraksadı, duygulanmıştı. Hüzünlü bir sesle konuştu.
"İşte, saygıdeğer Bay Bottini, bu benim canımı yakıyor. Çocukların seslerini duyup orada olamamak ve orada bir başkasının olduğunu düşünmek bana acı veriyor. Ben bu müziği tam altmış sene dinledim ve sevdim. Şimdi ise ailemden yoksunum. Çocuklarım yok."
"Yanılıyorsunuz, öğretmenim," dedi babam ona, "dünyanın her yanında sizi hatırlayan, tıpkı benim yaptığım gibi hep sizi anan çocuklarınız var."
"Hayır, hayır," dedi öğretmen üzüntüyle, "artık okulda değilim. Öğrencilerim yok. Onlar olmadan da çok fazla yaşamam ben. Ölümüm çok yakın."
"Böyle söylemeyin öğretmenim, düşünmeyin bunları," dedi
babam. "Siz hayatınızın her gününü yararlı işler yaparak geçirdiniz. Çok kutsal bir göreve adadınız kendinizi!" Yaşlı öğretmen ak saçlı başını babamın omzuna bastırdı ve benim elimi tuttu.