Gönderi

168 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Haiku Tarzı Bir Roman
" Sadece aklın istikametinde hareket edersen insanlardan uzaklaşırsın. Duygularınla hareket edersen sürüklenirsin. Ruhunu açarsan ve dilediğin gibi yaşamazsan sıkışırsın. Nasıl bakarsan bak, insanlarla yaşamak zordur." Japon Edebiyatına merak saldığımdan beridir bir kaç kitap dışında japonya dediğim zaman aklıma gelen imgeler diğer okuduğum kitaplarda hep eksik kalmıştır. Ancak bu kitabı elime aldığımda etrafımdaki jargon o kadar değişti ki kendimi aradığım o japon edebiyatı tadını bu kitapta yakaladım. Şimdiye kadar ilk kez inceleme yazıyorum ve beni bunu yapmaya sevk eden ilk kitap oldu. Öncelikle kitap insanlarla yaşamanın zorluğu üzerine mükemmel bir giriş cümlesi ile başlıyor ki bu da kendisini zamanına yabancı hisseden insanlar için kahramanımızın haleti ruhiyesini çok derin bir şekilde kafamıza işletiyor ve insanlardan kaçmak ama kendisine de bir dünya yaratmak isteyenlerin, kitapları yuva ve kahramanlarını arkadaş ya da düşman bellemesi gibi bu kitaptaki kahramanımız da yuvasını resim çizmekte bulmuş bir ressam ve şair olarak karşımıza çıkıyor. Olguları resme aktarırken aynı zamanda haiku yazarak da dizelere aktarabilen bir sanatçı ki kitapta insanın içini ısıtan birçok haiku da var. Sanata genelde hayatın acı ve ızdıraplarına karşı insanlığın oluşturduğu bir savunma aracı olarak bakmışımdır. Çünkü kişi melankoliden zevk almaya başladığı noktada hayatın bu olumsuzlukları artık katlanılması gereken bir şey değil de zevk alınan ve üretim alanına dönüşen bir şey oluyor sanatla. Ancak resim sanatının böyle bir işlevselliği olduğunu bu kitabı okumadan önce bilmiyordum. Çünkü kahramanımız doğanın ve olguların içinde yaşamak yerine onlara üçüncü bir gözden bakarak yorumluyor. Bu bana Tanrının bizleri gördüğü gibi görmesini anımsattı ki kendimiz de dahil insanları sevebilmek için sanırım dünyaya bu şekilde bakmak gerekiyor. Kahramanımız resim çizmek için uzak bir köye gitmesi ve burada çizeceği resmi ararken kaldığı pansiyonun sahibinin kızı olan Nani'yi görünce onu resmetmeye karar vermesi ile olaylar gelişiyor. Ancak her ne kadar sanatçımız resim çizmek için sürekli yanında kağıt taşısa da resim çizmeden geri dönüyor. Kitapta dikkatimi çeken bir diğer nokta ise Nani isimli kızın intihara meyilli olması ve gerçek hayattaki intihar meyillilerinin psikolojisi, bu kızda çok net bir şekilde ancak hissettirilmeden verilmesi. Bu Natsume Soseki'nin de aynı Dostoyevski gibi iyi bir psikolog olduğunu gösterdi bana. Çünkü gerçek ile kurgunun bu kadar kesişmesi yazarın iyi bir pasikanaliz ile karakterini oluşturduğunu düşündürüyor bana. Sanatçımızın doğada dolaşırken tarla kuşlarının sesi, keşişlerle konuşmaları ve Nani hakkındaki dedikodular ile sanat hakkındaki değişen fikirleri bize bol bol eşlik ediyor. Bir sanatçının gözü ile olayları görmek farklı hissettiriyor ki Japon Edebiyatından beklediğim jargon da bu idi zaten "Biz önce ve sonra bakarız, Olmayanı göresimiz gelir: En içten kahkahamız Biraz acı yüklenmiştir; En tatlı şarkılarımız, en kederli düşünceyi dile getirenlerdir."
Üç Köşeli Dünya
Üç Köşeli DünyaNatsume Soseki · İthaki Yayınları · 20221,075 okunma
41 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.