Uzak doğu sadece bir ilgi alanından fazlası olmuşken, bu alanla ilgili ders seçmişken çok güzel denk gelen bir eser oldu.
Ana karakterimiz ressam, ama resim kağıtlarını yanında taşıyıp taşıyıp resim yapmak yerine şiir yazmayı tercih eden türden bir ressam. Kendisinin misafir olduğu bir bölgedeki gözlemlerine tanık oluyor, sanatla, şiirle resimle ilgili düşüncelerine kulak veriyoruz. Kendini sanatına adamış olması, bir tapınağı, bir keşişi, kendini etkileyen bir kadını hep sanat açısından incelemeye çalışması, bunu yaparken gözlemden, sakinlikten ve "hissizlik" ten taviz vermemesi takdire şayandır doğrusu. Ben kendisini çok sevdim. Tutarlı ve keyifli bir insan olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda japon-budist kültüründeki anda kalmak, akışa izin vermek, doğayla dost olmak gibi fikirleri oldukça güzel açıklıyor ressamımız.
Esas kızımız nami ise benim pek sevdiğim bir karakter olmadı maalesef. Kendi halinde, dobra bir karakter. Ama bu işin güzel yanı onu bir sanatçı dilinden dinliyor oluşumuz. Yani bakış açısı sen nelere kadirsin diyesi geliyor insanın. Ana karakterimiz, ressamımız kendisini çok güzel inceliyor, tasvir ediyor. Nami nami olmaktan çıkıyor!
Japon sanatçılara, çay seremonisi gini kültürel unsurlara atıflar faydalıydı. Kitabı okurken bir romandan fazlası olduğu hissi motive ediciydi.
Bir de ophelia meselesi var tabi. Kitabın bu tabloya yaptığı atıflar, kurulan bağ çok çok sanatsal ve keyifliydi. Onu da ayrıca sevdim.
Bir de kitaptaki şiirleri Japonca aslından okumak isterdim. Türkçe mealleri pek heyecan verici değildi. Olacak o kadar diyelim.