Gönderi

Fakat Peygamber'in (s.a.v.) evinde yalnızca kendisi yoktu ki... Annelerimiz vardı, onların önceki evliliklerinden olan çocukları dolayısıyla Efendimiz'in (s.a.v.) üvey çocukları vardı, Efendimiz'in (s.a.v.) kendi çocukları vardı... Tabii Medine'de imkânlar biraz artınca onların dünyalık bazı talepleri oldu. Annelerimiz, içlerinden bir sözcü seçerek, "Bu sözcü gitsin ve hepimizin adına isteklerimizi Resûlullah'a (s.a.v.) iletsin," dedi. | Ne kadar masum bir talep aslında, değil mi? Taleplerini yazdılar ancak akıllarımıza öyle çok çok büyük istekler gelmesin. Neler yazdılar mesela? Her birinin istediği birer elbiseydi. Biri benimki puantiyeli olsun demişti, ötekisi benimki şöyle olsun demişti, bir diğeri başka bir şey istemişti... Sonra Âişe annemiz, "Ben vazgeçiyorum, hiçbir şey istemiyorum!" dedi. Çünkü Âişe annemiz çok zekiydi, olabilecekleri fark ettiği için bu talebinden hemen dönmüştü... Diğer annelerimiz taleplerini, seçtikleri sözcüyle Allah Resûlü'ne (s.a.v.) ilettiler. Efendimiz (s.a.v.) onu dinledikten sonra o kadar üzüldü ki hiçbir şey söylemedi. Ne yaptı biliyor musun Bekir kardeşim? Mescid-i Nebevî'ye bir çadır kurdurdu ve bir ay boyunca evine gitmedi. Buna îlâ hadisesi dendi ve bu hadise üzerine bazı hatıralar yaşandı, ardından da ayetler indi. Efendimiz (s.a.v.) 29 çeken o ayın sonunda, gelen ayetler üzerine Âişe validemizin odasına gitti ve şu ayetleri okudu: "Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzâb 33/28, 29) Ayetler bitince Efendimiz (s.a.v.) Âişe validemize, "Ne diyorsun Aişe? Dünyanın süsünü ve refahını mı istiyorsun, yoksa ahiretin mükâfatını mı istiyorsun? İstersen hemen cevap verme! Git, annen ve babanla konuş, öylece kararını ver," dedi. Âişe validemiz bu sözlere şöyle yanıt verdi: "Ya Resûlallah! Ben anneme ve babama neyi danışacağım? Allah ve Resûlü bir tarafta, dünyalık nimetler bir tarafta; ben dünyalık nimetleri mi tercih edeceğim? Elbette ki Allah ve Resûlü'nü tercih edeceğim!" Efendimiz (s.a.v.) Âişe annemizin bu cevabına çok sevindi. Bu sefer, "Peki diğer hanımlar neyi tercih edeceklerdir?" diye sordu. O hanımlar içerisinde Aişe validemizin sürekli rekabet hâlinde oldukları da vardı ama o asla adaletten şaşmadı. Annemizin orada verdiği yanıt şu oldu: "Ya Resûlallah! Ben hiçbir hanımın benim söylediğimin dışında bir söz söyleyeceğini zannetmiyorum!" Bu, Âişe annemize yakışan bir söz ve tavırdır... | Akla şöyle bir soru gelmiyor değil: Annelerimiz öyle çok büyük şeyler de talep etmediler. Buna rağmen Allah Resûlü (s.a.v.) niye bu kadar sert bir tepki verdi? Önde olmanın sorumluluğu... Yani Allah Resûlü (s.a.v.) netice itibarıyla öndeydi ve bunun bir sorumluluğu vardı. Öndeki insanın, en arkadaki insanın hâlinden anlayabilmesi için o seviyede olması gerekir. Dolayısıyla aslında burada istenen fakirlik değildir; İslâm insanları fakirliğe çağırmıyor, böyle bir çağrısı asla yok. Allah (c.c.) eğer bir nimet vermişse, o nimeti kulunun üzerinde görmek ister. Fakat eğer toplumun önünde bir makamın sahibiysen, bir devlet başkanıysan, bir imam ve bir rehbersen; senin, yönettiğin insanları anlayabilmen için onların seviyesinde olman gerekir. Bu, nübüvvetin ve imametin ahlakıdır. Yolunu peygamber yolu olarak belirleyen tüm Raşid Halifeler de böyle yaşamışlardır.
Sayfa 278Kitabı okudu
·
80 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.