Gönderi

Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize. Ne her gördüğümüzü istedik, ne de her istediğimiz olurdu. Ama öyle bunalımlara girip çıkmazdık, Ertesi gün unuturduk. Bir giydiğini bir daha giymemek, önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize. Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik. Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçük kardeşe kaldığı o günlerden bahsediyorum. Sökülenlerin atılmayıp dikildiği, yıprananların yamalarla saklandığı günler. İşte bu yüzden, her anne iyi bir terzi ve her baba da yenilerini alamadığı için biraz buruk olurdu. Ama yinede modayı yakından takip ederdik biz. Mesela, ipten kemerlerimiz, çoraptan eldivenlerimiz vardı. Her bahar papatya toplamak çimlerde yuvarlanmak gibi sıradan eğlencelerde edinmiştik kendimize. Üstelik pantolonda beliren çimen lekesi için annemizden yiyeceğimiz azara bile hiç aldırış etmeden. Ama yinede iyi çocuklardık biz. Ağlayan küçüğümüzü susturmasını da, pazardan gelen büyüklerimizin yüklerini taşımasını da bilirdik. İstediğimizin bir şeyin olması için sabretmeyi de o yokluk günlerinde öğrendik. İşte bu yüzden, ekmek ve emek bizim için nimettir. Kaybetmemek için sıkı sıkı sarılırız, ekmeğimize de sevdiklerimize de...
·
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.