Ahmet Haşim’in, bir zamanlar, evlenmek üzere olduğu bir nişanlısı varmış. Günün birinde bu nişanlıya bir hanım arkadaşı şöyle demiş: “Sen nasıl oluyor da bu çirkin adamla evleniyorsun?” Bu soruya kız şöyle karşılık vermiş: “Evet çirkin ama ben onun sanatını seviyorum.”
Bu konuşma, kadın arkadaşın kocasının aracılığıyla Haşim’e ulaşmış. Çirkinlik kompleksinin altında ezilmekte olan duygulu şair bakın ne yapmış:
O hafta, nişanlısıyla karı koca arkadaşlara bir yemek vermiş. Şundan bundan sonra her çağrılanın önüne içinde birer iri midye dolması bulunan tabaklar gelmiş. Herkesin önünde bir midye... Her biri midyelerinin kabuklarını açmışlar. Üzümlü, fıstıklı, çok iri pişmiş midyeler... Ne var ki Haşim’in nişanlısının midyesinde üzümden, fıstıktan ayrı bir şey var; Haşim’in pırıl pırıl, sapsarı, altın nişan yüzüğü...”
Ve şöyle söylemiş : “ Sen sadece dışımı gördün, içim de seni istemiyor artık”