Gönderi

— Burası korkunç bir yer! İnsanlar mutsuz! Umutları yok. Mülkiyet hakları yok. Kişilikleri yok. — Niye kişilikleri olmasın? Bak mesela yemek servisi yapan Margarita, müthiş kişilikli bir kadın. Hepimiz ondan çok çekiniyoruz, ondan izin almadan çişe gidemiyoruz! diyor Rasim. — Yarın zengin olmak gibi bir umutları yok! diye isyanını sürdürüyor Sinan. — Evet burada milli piyangocu yok, ama sanırım onların da köşe dönmek gibi bir dertleri yok, bölüşerek kardeşçe yaşamaya uğraşıyorlar. Ben Küba’yı çok sevdim. diyorum. — Nesini sevdin ağbicim? diye çıkışıyor bana. — Burada hacı, hoca, cami, ezan olmamasını, çan çıngırak sesi duyulmamasını sevdim... Sıkıldım yurdumun dört bir yanını sarmış, binbir elektro ses yükselticiden birer dakika arayla başlayan kakafonik ezan sesinden, çünkü bana Humeyni’yi çağrıştırıyor, irtica tarafından yakılan Şan Tiyatrosu’nu anımsatıyor, Sivas’ta Madımak otelinde diri diri yakılan aydınları hatırlatıyor, bugün Türkiye’yi yöneten epik bir güleryüz takınmış gericileri çağrıştırıyor, Fetullah Hoca’yı çağrıştırıyor... Ama tanrıyı, insanlığı, adaleti, huzuru, özgürlüğü, kardeşliği çağrıştırmıyor. Çocukluğumdaki elektro ses yükseltisiz, cazırtısız, cozurtusuz, uzaktan gelen ezan sesi ne kadar güzel, bir o kadar beni insan olmaya çağıran bir şeydi. diye yanıtlıyorum, sinirli sorusunu. Hoş bir sessizlik oluyor masada. Sessizliği Güvercin bozuyor; ses alıcıdan ses yükselticiye, oradan duyurucuya ulaşarak elektronik yolculuğunu tamamlayan yüksek perdeden ezan sesinin, sesli film çekimlerini çok aksattığını belirtiyor: — Sonra biri biterken öbürü başlıyor ağbicim... Bazen yarım saat, kırk dakika falan sürüyor. — “Dini, devrimimize karşı ideoloji olarak kullanmaya çalışan bir düşmanımız var. O zaman din bizim için bir tehlike oluyor.” demiş Fidel. Bugün bizim ülkemizde de din Atatürk devrimlerini yok etmek isteyen bir tehlikeye dönüştü. diyorum.
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.