Tam o anda İbrahim, ruhunun içinden çıktığını, alıp başını gittiğini gördü. Tıpkı kendisi gibi geniş omuzlu, uzun boylu, iriyarıydı. Kahverengi eski ve bol bir ceket, aynı renkten çuha bir pantolon giyiyordu. Giysileri üstünden dökülüyordu. Potinleri kocamandı, ayağına epeyce büyük geliyordu. Bu yüzden sarsak bir hali vardı ruhun. Dağlara dağlara gidiyor, gitmek değil, İbrahim’in arkasından bakakaldığını görünce katıla katıla gülüyordu. Az bekliyor, sonra tekrar dağlara vuruyor, gittikçe uzaklaşıyordu.
İbrahim peşine takıldı. Yetişip yakalamak istiyordu ruhunu. İçine katıp yerli yerine oturtmak gerekti bu kendini bilmezi; hatta sakatlamak lazımdı ki bir daha kaçmasın.