Gönderi

Osmanlı împaratorluğu’na tabi, bulunan başka milletler, Osmanlı ünvanı altında birleşmekle beraber, kendi millî ünvanlarını da açıkça söyleyebilirlerdi. Meselâ, bir Arab «Tabi’iyetim Os­manlI ise de, milliyetim Arab'dır» diyebilirdi. Bir Arnavud da «Tabi’iyetim Osmanlı ise de milliyetim Arnavud’dur» demek­ te serbestti. Fakat, Türkler aynı düsturu kendi haklarında tat­bik edemezlerdi. «Tabi’iyette Osmanlı isek de milliyette Türk’üz diyemezlerdi. Türkler yalnız «Osmanlı’yız» diyebilir­lerdi. Millî adlarını ağızlarına alacak olurlarsa saray kuşkula­nır, dîni siyasete âlet edenler kızar, müslim ve gayr-i müslim bütün Osmanlı milliyetleri gazetelere protesto yağdırır­lardı. Türkler büyük bir esaret içinde idiler. Türk diline »Os­manlı lisanı», Türk edebiyatına «Osmanlı edebiyatı», hattâ Türk milletine «Osmanlı milleti» adlarını vermeğe mecbur edilmişlerdi. Müdafaa-î Hukuk Fırkası'nın mütarekeden son­ra yaptığı Hudâ - pesendâne mücahedeler sayesinde bugün yalnız hususî surette lisanımıza, edebiyatımıza, milletimize de (Türk) adını vermekle kalmıyoruz, resmî ve kanunî bir surette, hattâ devletimize, vatanımıza, hükümetimize de (Türk) adını vermekteyiz. İşte, millî hâkimiyetimizin en ba­riz alâmeti budur. Millî hâkimiyetimizin büyük bir tecellisi de teşri' salâhi­ yetinin haricî kuvvetlerle tahdid olunmamasıdır. Tam ve ha­kikî bir hâkimiyet ancak kendi kendini tahdid edebilir.
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.