Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İttihat ve Terakki eleştirisi kısmı...
İttihat ve Terakki liderlerine bizim neslimiz hem borçlu, hem de kırgındır. Borcumuz, en bayağı şekilde çürümüş hantal, çağdışı ve her türlü haysiyetten yoksun bir istibdat idaresini cesur bir hamleyle çökertmelerinden ve genç nesle bir benlik gururu, bir gelecek ümidi aşılamalarından gelir. Kırgınlığımız ise, uyandırdıkları bu ümit için, bizim neslimize verdikleri hayal kırıklığındandır. Bu devrin muhasebesini yapmak zamanı artık gelmiş olsa gerektir. Ama bunun yeri, elbette ki bu eser değildir.(8) Fakat dikkatli araştırıcıların, bu gölgeli devrin üzerine artık eğilmeleri lazımdır. Zaten ilk ve parça parça kalem tecrübeleri artık güneş ışığına çıkmaktadır. Bu devre ait vesikalar ise oldukça zengindir. Fakat biz burada sadece, bu konuda temas ettiğimiz olayların bir tabii neticesi olarak, görüşlerimizi bazı kısa hükümlere bağlamakla yetineceğiz. İttihat ve Terakki kurucularının veya inkılâp taraftarlarının 23 Temmuz 1908'de önce hariçteki sürgün hayatları pek parlak değildir. Asıl 23 Temmuz hadisesini hazırlayan ve daha çok Rumeli'de çalışan küçük ve gizli grupların çalışmaları da henüz dumanlı ve oldukça meçhuldür.(9) Fakat hiç şüphe yok ki, İttihat ve Terakki, bir vatanseverlik gayretinden doğmuştu. Memlekette müstebit idareyi değiştirmek, parlamenter bir idare kurmak, bir meşrutiyet devrine ulaşmak istiyordu. Yetişkin münevverler ve ideologlardan ziyade teşebbüs, daima komiteci subayların görüş ve hareket kabiliyetlerine bağlı kalmakla beraber, ilk hedefinde muvaffak oldu. İdare değilse de, ordu gençleştirildi. Fakat olaylar tetkik edilince görülür ki, bu cemiyetin ve başarılan ihtilâlin altın devri, destani (epik) devri, ancak bir göz açıp kapayacak kadar sürdü. O altın devri ki, imparatorluğun uyuşukluğunu birden harekete getirdi. Milleti aşağılık duygusundan uyardı. Ortaya şan ve şöhretleri derhal efsaneleşen genç kahramanlar attı. Fakat imparatorluğun idaresine el koyarken, hatta daha ilk adımlarda idealizm ve inkılâp heyecanından uzaklaştı. Kapalı bir zümre taassubundan başka sürükleyici kuvveti kalmayan bahtsız bir komite, bir yârân derneği haline geldi. Bir klik idaresine hızla sürüklendi. Bu zümre, en kısa zamanda, kaba sindirme tedbirlerinden başka bir şeyden anlamayan basit bir baskı idaresi karakterini benimsedi. İlme dayanan bir fikirden, yazılmış düsturlardan ve inançlı olarak yetişen bir kadrodan sonuna kadar yoksun kalan bu idarenin başındakiler, iptidâi bir Balkan politikacılığının kaba, sert usullerine kendilerini kaptırdılar. Ve bir daha ondan kurtulamadılar. İlmi bir dünya görüşü olmayan kapalı ve mutaassıp birer insan olarak kaldılar. Halktan geldiler. Fakat kısa zamanda halktan koptular. Birer halk adamı, hatta birer efsane kahramanı gibi çıktılar. Fakat hemen birer sorumsuz klik adamı oldular. İstibdada karşı ayaklandılar. Fakat getirdikleri de bir nevi istibdat oldu. İçlerinden bazıları, şahsen milletin malına el uzatmamayı, dünya malına sırt çevirmeyi, partilerinin bir itibar bayrağı gibi kullanmak istediler. Halbuki asıl yağmaya verilen değerler, milletin onlara bağlanan iman ve ümidiydi. Milletin iman ve ümidini suistimal ettiler. Bir defa elden çıktı mı, bir daha kazanılamaz olan bu hazineyi israf ettiler. Milletin varlığını koruyamadılar. Devleti toptan havaya savurdular. Kaba bir Alman militarizminin arzusu, milletin kaderine onların eliyle damgasını vurdu. Bunun neticesinde, tarihimizin en idealist bir nesli olarak gelişen bir altın gençliği, bir kumarda kurban ettiler. Bir el onları itti ve onlar sürüklendiler. Hadiselerin, gelişmelerin, daima arkasında kaldılar. Hadiseler onların daima seziş, anlayış ve müdahaleleri dışında gelişti. Büyük dönüm noktalarında daima pasif ve şahsiyetsizdiler. Hiçbir zaman ileriyi gören, akıllı, basiretli kurucular ve devlet adamları olamadılar. Değerli insanlardan kaçındılar. Ellerinin altında daha ziyade komiteci ruhlu demagoglar tutunabildi. Demagogun itibar gördüğü yerde ise, idealizm biter ve diktatör silahlarını kuşanır. Hülâsa tarihimizde hakiki meşrutiyet savaşının tek ve dev kahramanı bir tanedir: Mithat Paşa... İkinci Meşrutiyet devri onun benzerini değil, gölgesini bile yaratamadı. Ne hazin şey!... Fikir, ülkü, aydın olmak soyluluğu, ilmin ışığı denilen şeyler ancak insani kıymetlerin havasında yaşarlar. Onlar bu havanın dışında kaldılar. Bu kıymetler, onların hayat ve icraatında, ancak şekil ve söz olarak yer buldu. Zamanlarındaki milliyetçilik, halkçılık, yahut idealizm gibi şeyleri, daima kendi dar anlayışları ve dar maksatları uğrunda sömürmek istediler. Nazariyeler onlar için daima değersiz kaldı. Eğer bütün bunlara rağmen, bulunmaz istidatlara sahip olan o zamanki genç nesil, bu hava içinde kendine bir parça iman süzebilmişse, bu, ancak bu neslin ahlâk temizliğinden olmuştur. Nitekim şimdi Ziya Gökalp'ı bile biz, bir İttihat ve Terakki Merkez Heyeti Üyesi, yani bir İttihatçı sorumlu olarak değil, devrinin sınırları dışına kanat çırpmak isteyen bir düşünür olarak alırız. Bu küçük kliğin dar taassubu, yalnız bir devletin hayatına mal olmakla kalmadı, harpler, hastalıklar ve kıtaller şeklinde, belki de en az üç milyon insanın kanına mal oldu. Hatta bu devletin çöküşü, Garp Türklüğünü dünya haritasından silebilirdi. Sakarya'da millet son mukavemetini sarfederken arkadan, Batum berisindeki sınır taşlarına kadar sokulan Enver Paşa, bu taşları geçebilip de bir de kardeş kavgası açsaydı, şimdi biz, müstakil bir Türk toprağı üstünde nefes almayabilirdik. Tam İzmir kurtarıldıktan sonra ve onu kurtarana, İzmir sokaklarında suikast hazırlayan bir İttihatçı Cavit Bey, bir Şükrü Bey, bir Dr. Nazım ve arkadaşları komplosu ile bu cemiyet, Türk tarihinde son nefesini bir suçlu olarak verdi. (10) Bugün Türk tarihi, onların devrini, garip icraatını, tarih dışı bıraktı. Onun içindir ki, şimdi milletin hafızasında ve gençliğin ruhunda o devir, birçok safhaları ile ancak bir gölge gibi yaşar.
Sayfa 238 - Remzi Kitabevi / Başarılamayan İnkılâpKitabı okudu
33 görüntüleme
Özgür KAİM okurunun profil resmi
(8) Makedonya'dan Ortaasya'ya - Enver Paşa kitabımızda bu konu işlenmiştir. (9) Burada Ahmet Bedevi Kuran'ın İttihat-Terakki ve Genç Türkler Hareketi'nin inkılâptan önceki devri bilhassa içine alan, kronoloji ve vesikalar bakımından ehemmiyetli ve geniş bir çalışma eseri olan: 1-İnkılap Tarihimiz ve İttihat ve Terakki 2-Türkiye'de İnkılâp Hareketleri isimli eserlerini işaret etmek lazımdır. Ayrıca Tek Adam, Cilt II bu konuda ilgi çekici hususlara değinir. (10) Cavit Bey, İttihatçıların Maliye, Şükrü Bey Maarif Nazırıydılar ve daha yukarda hatıralarından bahsedilen Dr. Nazım, parti umumi merkezi üyesi ve bir aralık Maarif Nazırı'ydı. Cemiyetin diğer mensupları ile beraber, Atatürk'e karşı teşebbüs edilen İzmir suikastının tertipleyicileri olarak idam edildiler.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.