Dudaktan Kalbe, ilk başta ağırdan alsa da sonra okurlarını içine çekiyor. Okurken adeta bir an önce sonuna ulaşmak istiyorsunuz. Olaylar geliştikçe kitap akıyor gidiyor.
Eserin, iki ana kahramanı var: Lâmia ve Kenan. Gerçekten Lâmia'nın başına gelenlere üzülmemek elde değil. Nereye gitse, hangi dala sığınsa başına bir iş geliyor. Ancak bu kısımlarda sanki yaşayan tek kadınmış gibi her erkeğin gözünün onda olması abartı bir durum olmuş. Yazar Lâmia'nın başına illâ bu felaketleri getirecekse bir sebebe, başka bir duruma bağlayabilirdi. Diğer başkahraman Kenan ise bende pek fazla duygudaşlık hissi yaratmadı.
Eserin sonunu ise çoğu kişinin aksine sevdim. Tersi olsaydı eserin etkisi azalırdı bence.
Çalıkuşu. Diğer kitaplardan farklı olarak bence bu roman dil olarak biraz daha ağır. Dili ağır dememin sebebi çokça Arapça kelime ve tamlama içermesinden. Bazı paragraflar var ki yalnızca Arapça kelime ve tamlamalardan meydana geliyor.
Genel anlamda değerlendirecek olursak kitabı sevdim. Reşat Nuri'nin hiçbir eseri okurunu okuduğuna pişman etmeyecektir diye düşünüyorum. Tavsiye ederim.
Bu arada eserin dizisi de çekilmiş. Yapım ne kadar kitaba bağlı kalmıştır bilemeyeceğim ama romanı okurken hep dizisi olacak kitap diye düşünmüştüm. Yapımcılar da bu fırsatı kaçırmamış.