Gönderi

din ve bilim notları 2: dağlar
“Yeryüzünü bir döşek yapmadık mı? Dağları da birer kazık?” (78-Nebe Suresi 6-7) Dağların “evtaden(” ifadesiyle kazıklara benzetilmesindeki inceliği, yakın dönemdeki jeoloji (yerbilim) alanında yapılan çalışmalar sayesinde anlayabildik. Dağlar, yeryüzünün üzerinde, yükseklikleriyle ihtişamlı bir görüntüye sahiptirler. Oysa dağların, yerin üzerindeki yüksekliklerinden çok daha yüksek uzunlukta kökleri bulunmaktadır.Arapçada “evtaden” kelimesi, çadırları ayakta tutan “kazıklar” için kullanılmaktadır ve bunların fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için toprağın altında köklerinin bulunması gereklidir. “Dağları görürsün de onların durduğunu sanırsın. Oysa onlar bulutlar gibi gitmektedirler. Bu, her şeyi gereğince yapan Allah’ın sanatıdır. O, yaptıklarınızdan haberdardır.” (27-Neml Suresi 88) Kıtaların hareketini açıklayan levha tektoniği, modern jeolojinin üzerinde çalıştığı en temel alanlardan biridir. Levhaların altındaki mantoda gerçekleşen oluşumlar levhaların hareketine sebep olmaktadır ve kıtalar senede birkaç santim yer değiştirmektedir.Birçok kişi için, hangi açıdan nasıl bakılırsa bakılsın, karşılarında duran dağların herhangi bir şekilde hareket ettiğinin söylenmesi çılgınca bir iddiaydı. Oysa bugün biliyoruz ki, eğer bilgisayar simülasyonuyla levhaların hareketini hızlandırarak izlesek dağların aynen “bulutlar gibi” hareket ettiklerini görürüz. Beşinci maddede ele alınacak “ravasi” (sabitleyiciler) konusuyla ilgili yanlış anlaşılabilecek bir husus da burada ele alınan ayetin ışığında değerlendirilmelidir. Kur’an’da “dağların bulutlar gibi gittiğinden” bahsedildiğine göre, “ravasi” (sabitleyiciler) geçen ayetlerden eğer dağlarla ilgili bir husus anlaşılacaksa bile bu, “dağların hiçbir şekilde hareket etmediği” anlamına gelecek bir “sabitlik” olmamalıdır. Yüzen bir kayığın tahtalarının çivilerle “sabitlendiği” söylendiği zaman, bu anlatımdan nasıl kayığın “hareketsiz olduğu” anlaşılmıyorsa, aynı şekilde “ravasi” ifadesi dağların hareketsizliğinin bir açıklaması olarak kabul edilemez. Nitekim burada ele alınan ayet böyle anlaşılmayı dışlamaktadır. Kur’an, 7. yüzyıldaki bir insan veya insan topluluğu tarafından yazılmış olsaydı, o zaman yazıldığı dönemin yanlış inançlarını içermesi beklenirdi. Örneğin Kur’an’ın vahyedildiği dönemde gökyüzünün, dünyanın ucundaki dağların üzerinde durduğunu zannedenler vardı.Örneğin Yeni Amerikan Kutsal Kitabı’nın eski baskılarından birinde, gökyüzü, tersine çevrilmiş bir tasa benzetilmekteydi ve gökyüzünün direklerle ayakta durduğu ifade edilmekteydi. Gökyüzünün, dünyanın ucundaki dağlara yaslandığı fikrini, Babilliler gibi tarihte savunan topluluklar oldu. Fakat Kur’an’da bu yanlış inanca yer verilmedi ve gökyüzünün görünür bir direk olmaksızın yükseltildiği ifade edildi: ‘‘Allah, şu gördüğünüz gökleri direksiz yükseltendir” (13-Rad Suresi 2)
·
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.