1862 yılında otuz iki yaşındaki Lev Tolstoy, henüz on sekizindeki Sonya Behrs ile evlenmeden birkaç gün önce aralarında hiçbir sır olmaması gerektiğine karar verdi. Bu kararın bir parçası olarak günlüklerini ona okuttu ve genç kızın hem ağlaması hem de oldukça kızması onu çok şaşırttı. Günlüklerine eski aşk ilişkilerini yazarken yakında yaşayan bir köylü kadınla hâlâ süregiden beraberliğini ve ondan bir çocuğu olduğu gerçeğini de gizlememişti. Ayrıca sık sık gittiği genelevlerden belsoğukluğu kaptığından ve bitmek bilmeyen kumarbazlığından da söz etmişti. Genç kız hem şiddetle kıskanmış hem de ondan tiksinmişti. Niçin bunları ona okutmuştu? Tolstoy'u kuşkulanmakla ve kendisini gerçekten sevmemekle suçladı. Bu tepkiye şaşıran adam genç kıza aynı suçlamaları yaptı. Dürüst davranma girişimini niçin sitemle karşılıyordu? Genç kızın onu tahmin ettiği kadar sevmediğini düşündü. Düğünden önce ailesiyle vedalaşması niçin bu kadar zor olmuştu? Acaba ailesini ondan daha fazla mı seviyordu? Sonunda barıştılar ve düğün gerçekleşti ama kırk sekiz yıl sürecek bir örüntü belirlenmişti.
Sık kavgalarına karşın Sonya için evlilik oldukça rahat bir tempoya oturdu. Kocasının en güvenilir yardımcısı olmuştu. On iki yıl içinde beşi sağ kalan sekiz çocuk doğurdu, kocasının •Savaş ve Barış• ile •Anna Karenina• da dahil bütün kitaplarını dikkatle kopyaladı ve kitapların yayımlanmasının parasal yönünü idare etti.
Her şey yolunda gidiyor gibiydi: Tolstoy hem kitap satışlarından hem de kendisine miras kalan mülklerden dolayı zengin olmuştu. Ona hayran olan geniş bir ailesi vardı. Ünlüydü. Ama elli yaşında birdenbire mutsuzluğa kapıldı ve yazdığı kitaplardan utandı. Artık kim olduğunu bilmiyordu. Derin bir ruhsal kriz geçiriyordu ve Ortodoks Kilisesi'nin ona yardımcı olamayacak kadar katı ve dogmatik olduğunu keşfetti. Yaşamı değişmek zorundaydı. Artık roman yazmayacak, bundan sonra sıradan bir köylü gibi yaşayacaktı. Tüm mülklerini dağıtacak, kitaplarının telif haklarından feragat edecekti. Başkalarına yardım etmek ve manevi konularla uğraşmak üzerine kuracağı yeni yaşamında ailesinin kendisine katılmasını istedi.
Başta Sonya olmak üzere ailesi öfkeyle tepki gösterdi. Tolstoy onlardan; yaşam biçimlerinden, konforlarından ve çocukların gelecekteki miraslarından vazgeçmelerini istiyordu. Yaşam biçiminde köklü bir değişiklik istemeyen Sonya, karşı çıktığı için Tolstoy'un kötü ve materyalist olduğuna dair suçlamalarına kırıldı. Kavgalar bitmek bilmedi ve ikisi de kararından vazgeçmedi.
Şimdi karısına bakan Tolstoy ünü ve parası için kendisini kullandığını görüyordu. Bu nedenle onunla evlendiği açıkça belliydi. Kocasına bakan Sonya ise saf bir riyakâr görüyordu. Mülk haklarından vazgeçtiği halde hâlâ bir lord gibi yaşıyordu ve alışkanlıklarını sürdürmek için karısından para istiyordu. Köylü gibi giyiniyordu ama hastalandığı zaman lüks bir özel tren vagonuyla güneye yolculuk yapıp nekahet edebileceği bir villaya gidecekti. Ayrıca bekârlık yeminine karşın sürekli karısını hamile bırakıyordu.
Tolstoy yalın, ruhsal bir yaşam arzuluyordu ve karısı bunun önündeki en büyük engeldi. Evin içinde Sonya'nın varlığını can sıkıcı buluyordu. Ona yazdığı mektubu, "Olup bitenleri her şeye bağlıyorsun ama bir noktayı, çektiğim ıstırabın kasıtsız nedeni olduğunu atlıyorsun. Aramızda ölüme kadar sürecek bir mücadele var," diye bitirdi. Karısının materyalist yönlerine duyduğu acı artınca, kendi evliliklerine dayanan ve Sonya'yı çok kötü gösteren •Kreutzer Sonat• adında kısa bir roman yazdı. Bunların etkisiyle Sonya aklını kaçırmakta olduğu duygusuna kapıldı. Ve sonunda 1894'te patladı. Tolstoy'un bir hikâyesindeki karakterlerden birini taklit ederek, karların içine yürüyüp donarak intihar etmeyi denedi. Bir aile üyesi onu buldu ve eve geri getirdi. İki kez daha denedi ama başarılı olamadı.
Artık örüntü biraz daha keskinleşip şiddetlenmişti. Tolstoy onun damarına basıyor, Sonya umutsuzca bir şey yapıyor, Tolstoy kendi soğuk davranışlarından pişman olup karısından özür diliyordu. Önceki kitaplarının telif haklarının ailesinde kalması gibi bazı konulardaki isteklerini kabul edecekti. Ardından Sonya'nın bir davranışıyla bu yaptığına pişman oluyordu. Sonya sürekli olarak çocukları ona karşı kışkırtıyordu. Günlüklerine yazdığı her şeyi okumak istiyordu ve eğer günlüklerini saklarsa bulup gizlice okuyordu. Her hareketini izliyordu. Tolstoy bu müdahaleleri yüzünden karısını çılgınca azarlıyor, bazen bu süreçte hastalanıyor ve bu kez Sonya yaptıklarına pişman oluyordu. Onları bir arada tutan neydi? İkisi de ötekinin kabullenmesini ve sevgisini istiyordu ama artık bunu beklemek olanaksız gibi görünüyordu.
Yıllarca bu ıstırabı çektikten sonra Tolstoy, 1910 Ekim ayında artık bıkmıştı. Sonya'dan kesinlikle ayrılmaya kararlı olarak, bir doktor arkadaşıyla birlikte gece yarısı gizlice evinden kaçtı. Yol boyunca karısının arkasından yetişeceğinden korkarak titremişti ama sonunda bir trene binip oradan uzaklaştı. Haberi alan Sonya bir kez daha intihar girişiminde bulundu. Kendini yakındaki havuza attı ama tam zamanında kurtarıldı. Tolstoy'a mektup yazıp geri dönmesi için yalvardı. Evet, davranışlarını değiştirecekti. Tüm lükslerinden vazgeçecekti. Maneviyatı yüksek bir insan olacaktı. Onu koşulsuz sevecekti. Onsuz yaşayamıyordu.
Tolstoy'un özgürlüğü çok uzun sürmedi. Gazeteler karısından kaçtığına dair haberlerle doluydu. Trenin durduğu her istasyonda gazeteciler, sadık hayranları, meraklı kalabalıklar onu taciz etti. Trenin kalabalığına ve dondurucu soğuğuna da dayanamıyordu. Kısa süre sonra hastalandı ve ıssız bir köyün istasyon müdürünün demiryolu yakınındaki kulübesine taşındı. Yattığı yerde ölmekte olduğu belliydi. Sonya'nın köye geldiğini duydu ama onu görme fikrine dayanamadı. Aile üyeleri onu eve sokmadı ve pencereden ölüm döşeğindeki kocasına baktı. Sonunda Tolstoy bilincini yitirince içeri girmesine izin verildi. Yanında diz çöktü, sürekli alnını öptü ve kulağına, "Beni affet. Lütfen beni affet," diye fısıldadı. Tolstoy kısa süre sonra öldü. Bir ay kadar sonra Tolstoy'un evine gelen bir ziyaretçi Sonya'dan şu sözleri duyduğunu açıkladı: "Bana neler oldu? Bu hale nasıl geldim? Bunu nasıl yapabildim? Onu öldürdüğümü biliyorsunuz."
🅨🅞🅡🅤🅜: Lev Tolstoy aşırı narsistliğin tüm belirtilerini gösteriyordu. İki yaşındayken ölen annesi, içinde asla dolduramadığı çok büyük bir boşluk bırakmıştı, Tolstoy onu doldurmak için sayısız aşk ilişkisine girse de nafileydi. Gençliğinde sorumsuzca davranması sanki kendini canlı ve bütün gibi hissetmesini sağlamıştı. Sürekli kendinden tiksiniyor ve tam olarak kim olduğunu çıkaramıyordu. Bu belirsizliği romanlarına yansıttı, yarattığı karakterlerin çeşitli rollerini benimsedi. Elli yaşma gelince parçalanmış benliği konusunda derin bir krize girdi. Sonya da bencillik skalasında üst sıralarda yer alıyordu. ✦İnsanlara baktığımızda, bir ilişkideki tarafların sürekli olarak birbirini nasıl şekillendirdiğinin karmaşık tablosuna bakmadan bireysel özelliklerini aşırı vurgularız. Her ilişkinin kendine ait bir yaşamı ve kişiliği vardır. ✦
Üstelik bir ilişki aynı zamanda aşırı narsislik olabilir, iki tarafın narsislik eğilimlerini ortaya çıkarabilir ya da artırabilir.
☆Bir ilişkiyi narsislik yapan şey empati eksikliğidir ve eşler kendi savunucu konumlarının daha derinine inerler.☆ Tolstoy'un günlüğünün okunmasıyla bu durum hemen ortaya çıktı.
İki taraf da kendi farklı değerleriyle birbirine bakıyordu. Geleneksel bir ailede yetişen Sonya için bu, evlilik teklifine pişman olmuş bir erkeğin davranışıydı; geleneklere karşı çıkan sanatçı Tolstoy'a göreyse Sonya'nın tepkisi, karşısındaki erkeğin ruhunu göremediğini, yeni bir evlilik yaşamı arzusunu anlayamadığını gösteriyordu. Birbirlerini yanlış anladılar ve kırk sekiz yıl sürecek olan acımasız konumlara düştüler. Tolstoy'un ruhsal krizi bu narsislik dinamiği tetikledi. O anda bu hareketi birbirinin bakış açısından görebilmiş olsalardı, Tolstoy Sonya'nın tepkilerini kolayca öngörebilirdi. Görece rahat bir yaşam sürmesi, Sonya'ya hamileliklerinde ve çocuklarını büyütürken çok yardımcı olmuştu. Hiçbir zaman derinlemesine maneviyatı yüksek bir kişi olmamıştı. Aralarındaki bağlantı daha çok fizikseldi. Tolstoy, onun birdenbire değişmesini nasıl bekleyebilirdi? İstekleri neredeyse sadistçeydi. Kendisi gibi davranmasını talep etmeden kendi görüşlerini açıklayabilir, hatta onun kendi konumunu ve ihtiyaçlarını anladığını ifade edebilirdi. Böyle bir davranış Tolstoy'un gerçek maneviyatını ortaya çıkarırdı. Sonya da yalnızca onun ikiyüzlülüğüne odaklanmak yerine, kendi varlığından mutsuz olan, çocukluğundan bu yana sevgi görmeyen ve son derece gerçek bir kişisel kriz geçiren Tolstoy'u anlamaya çalışabilirdi. Kibarca sonuna kadar onun gibi yaşamayı reddedebilir, yeni yaşamı için sevgi ve desteğini önerebilirdi.