bilgi sorunu öylesine genel bir sorundur ki kendi araştırma alanı içine kendisini de katar. Nitekim bilginin ne olduğunu biliyor olabileceğim gibi, bilmiyor da olabilirim. Bilgi sorunuyla yakından bağlantılı olan doğruluk sorunu da kuşkusuz yine bu aynı özelliği sergiler. Nitekim bir doğruluk kuramının daha en başta kendisi, doğru olabileceği gibi yanlış da olabilir, bu demektir ki kendisi kendisine uygulanabilirdir. Özellikle bu türden bir sorun son derece çetin bir sorun gibi görünüyor. Bilgi meselesinde, ge nelde bilginin ne olduğunu bilebilirim yollu karmaşa yoktur yalnızca; daha demin değinilmiş bir karmaşa daha vardır ki, belli bir durumda bir şeyin öyle olup olmadığına dair hiçbir düşüncem olmasa bile, çok ender olmakla birlikte o şeyin öyle olduğuna dair bilgim olabilir, bildiğim şeyin bilgi oldu ğunu çoğunluk biliyorumdur, yok öyle değilse en azından bildiğim şeyin bilgi olduğunu düşünüyorumdur. İşte tam da bu nedenden ötürü kuşkuculuk sağlıklıdır. Genel olarak bilginin ne olduğunu biliyorsam, bilgi diye görme eğilimine girmiş bulunduğum bu tikel parçanın gerçekten bilgi olup olmadığını kendime sorabilirim demektir bu. Ancak bu karmaşa güçlüklere yol açar. Birşeyi biliyorsam, o şeyi bildiğimi de bilmem gerekir mi, o şeyi bildiğimi bildiğimi de bilmem gerekir mi? İyi güzel de nerede duracak bu böyle? Tek tek her aşamadaki zihinsel durumun birbirlerinden bağımsız olarak incelenmeleri, bilgi diye tanınmaları gerekir mi? Yoksa ilk aşamadaki bilgiden emin olmak, peşinden gelen aşamalardakileri de bir sonuca bağlayacağı için yeterli midir? Bilginin düşünümlü (dönüşlü) bir yapıda oluşunu ölçüyü kaçırmadan tam olarak resmetmek bir hayli güçtür. Bilgi, birincisi yalnızca nesneyi yansıtan, ikincisi nesneyi yansıtışıyla birlikte birinci aynayı da yansıtan, bu böylece sonsuza dek geriye dönen bir aynalar silsilesi gibi olabilir mi gerçekten?