Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
··
4 artı 1'leme
·
4.952 görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
_ALFRED ADLER_ Bireysel Psikoloji_ _Freud’un görüşlerinin temeli bilinçdışı, cinsellik üzerine. Adler’inki ise aşağılık duygusu üzerine kurulmuştur. Freuda göre bilinçaltı tüm kapsamı ile ruh yapısının bir eseridir. Bilinç de bilinçaltının yansımasından başka bir şey değildir. Bir insanı en iyi tanıtan şeyler bilinçli davranışları değil, bilinçsiz duygularıdır. Çoğu zaman bililnçaltı Bilinç’e zıt düşer. Freud ve Jung’un üzerinde fazla durmadığı “toplumsal belirleyici”ler Adler’de büyük önem kazanmış ve sosyal psikolojinin gelişimine yardımcı olmuştur. Fruede göre ego içgüdülere hizmet eden bir araçtır. Adler ise benliği, kararlı bir yapı, hayattan ne istediği üzerine durmuşur. Fruede karşı başka bir teori de her insanın özgün olduğu, farklılığıdır. Fruede göre geçmiş adlere göre gelecek önemlidir. Adler’e göre bilinçli amaçlar psikolojik olayların nedenleridir _Kişiliğin merkezi bilinçtir. İnsan bilinçli bir varlıktır. Davranışlarının bilincindedir. Bu görüş bilinci önemsemeyen neredeyse yok sayan ya da bilinçdışının dışarıda kalan ucu olarak tanımlayan psikanalitik kuramın tam karşısındadır. F. Nesneldir. Ampirik verilere dayanır. A. Özneldir. Subjektif varsayımlardan hareket etmiştir. F. Fizyolojik alt yapılı bir kuramdır. A. Sosyal bir psikoloji geliştirmiştir F. İndirgeyicidir. Kişilik bilinç, bilinçdışı, erostanotas, id, ego, süperego gibi birbirine karşıt biçimde çalışan bölümlere ayrılmıştır. A. Bütüncüdür. Kişilik parçalara bölünmez. Kişiliğin bellek, duygular, davranışlar gibi çeşitli yönleri bireyin tümü için çalışır. F. Bireyi kişilik yapısı içinde inceler. A. İnsanın ancak diğer bireylerle kurduğu ilişkileri… F. Psikoterapinin amacı ruhsal yapının çeşitli bölümleri arasında bir uyum sağlamaktır. A. Terapinin amacı, kişiliğe yeni boyutlar katarak kendini gerçekleştirmeye ulaşabilmek. F. Asal olarak insan “kötü” bir varlıktır. Uygarlık onu ehlileştirmeye çalışırsa da birey bunun karşılığını oldukça pahalıya öder. Tedavide içgüdüsel istekler saf dışı edilemez, ancak yüceltilebilir. A. İnsan “iyi” ya da “kötü” değildir. Yaratıcı ve seçici bir varlık olduğu için yaşam biçimine ve o anda içinde bulunduğu koşulların etkisine göre “iyi” ya da “kötü” olma durumlarından birini seçebilir. F. İnsanın içgüdüsel yaşamının ve uygarlığının tutsağıdır. A. Seçim yapabilen bir varlık olarak insan, içinde yaşadığı çevreye istediği biçimi verebilir. F. Freud’un gelişim kuramı doğrudan çocukları gözleyerek değil, yetişkinlerin serbest çağrışımlarından edinilen veriler üzerinde kurulmuştur. A. Çocuklar, ailede, okulda ve diğer eğitim merkezlerinde doğrudan incelenmiştir. F. Diğer insanlar bizim düşmanlarımızdır. Bizimle sürekli çekişme durumunda olduklarından onlardan kendimizi korumamız gerekir. A. Diğer insanlarda bizim gibi yaratıklardır. Yaşam içinde işbirliği yapabileceğimiz, dayanabileceğimiz, bizimle eşit varlıklardır. F. Kadınlar erkeklerin üreme organına imrendikleri için eksiklik duyarlar. Kadınlar eksik varlıklardır. A. İçinde yaşadığımız kültür kadınları yetersiz varlıklar olarak değerlendirdiğinden kadınlar eksiklik duyarlar. F. Nevrozun kökeninde cinsel çatışmalar bulunur. A. Nevroz yetersiz öğrenme sonucu oluşur, yanlış algılamaların ürünüdür. F. Uygarlığın karşılığı nevrozla ödenir. A. Yeterince uygarlaşmamış olmanın karşılığı nevrozla ödenir. F. Nedenselliğe önem verir. A. Erekbilime önem verir ****** _ERİCH FROMM_ Hümanistik Psikanaliz. _Kişilik Kuramı: Karakter, sosyal etkiler sonucu yaşam tecrübeleriyle oluşur. Asimilasyon ve sosyalleşme sırasında yerleşen insan enerjisinin kanalize olma biçimlerini kapsar. Kişilik, bireyin sosyal karakter yapısı ve kalıtsal mizacını oluşturan kültürel etkilerin tümünün ortak ürünüdür. İnsanın topluma her yönüyle dinamik uyumunu simgeler. Fromm’un sosyal karakteri Freud’un süperego kavramına benzer. _Fruede göre Cimri anal karakter, içkici oral karakter. From da İçki arzusu onun karakterinin bir belirtisidir. Adlerin sosyalciliğine yaklaşır. ****** _KAREN HORNEY_ _Neo-Freudyen. Abd. (1885-1952) İlk kadın kuramcı. 2 temel yaklaşımı vardır. Emniyet ve doyum. _Horney, nevrotik ihtiyacları üçe ayırır: _1) İtaatkar - boyun eğen kişilik: Nevrotik kabul görme ve beğenilme ihtiyacını insanlara ılımlı yaklaşarak giderir. _2) Bağımsız - kaygısız kişilik: Nevrotik ideal benlik ve gerçek benliği arasında yaşadığı çatışma sonucu ideal benliğini ortaya koymak için bağımsız ve mükemmelliyetçi bir kişiliğe bürünür. İnsanlardan uzaklaşır. _3) Sardırgan kişilik: Nevrotik başarı taktir edilme, güç kazanma ihtiyacını doyuma ulaştırmak için saldırgan bir tutum sergiler. _Freud’a göre, kadınlar erkek cinsel organına özenme, kıskançlık gibi duygular besler. Horney ise bu görüşe karşı çıkmış ve erkeklerin kadınların rahmine olan kıskançlığına değinmiş. _Kişiliğin belirlenmesinde ruhsal dürtülerden cok çevresel ve toplumsal koşulların rol oynadıgını öne sürerek freudun libido ve ölüm içgüdüsü gibi kavramlarını reddetmiştir. _Çocuk, eğer kusurlu bir ortamda yetişmişse bir anksiyete yaşamaktadır. Horney, saldırganlığın doğuştanlığına inanmamaktadır. Temel anksiyete; insanlararası ilişkilerdeki güvensizlik duygularından kaynaklanır. _Çevreyi düşman olarak görürse, güvenini koruyabilmek için saldırgan davranır _Horney, narsisizme karşı çıkar. Bir bireyin kendini gerçekten sevmesi olmayıp, güvensizlik duygusuna karşı geliştirdiği kendini aşırı önemli görme çabasından kaynaklanır. _Yukarıda olmayı isteyenler, aslında birilerini aşağıda bırakmak isteyenlerdir ****** _Jacques Lacan (1901-1981) Fran. _Freud'den bu yana en tartışmalı psikanalist. Yapısalcı psikanaliz'in babası. İd - Ego - Süperego kuramından uzaktır çünkü Lacan’a göre psikanaliz, bir bilim olarak bilinç dışının bilimi'dir. Oidipus’suz kültür ya da uygarlık olamaz. Sözleri oldukça karmaşık, belirsiz ve anlaşılması güç bir niteliğe sahip. Dolambaçlı ve çetrefil söz oyunları, eğretilemeler, anlaşılması ve yorumlanması güç göndermeler sürekli olarak bu dile hakimdir. _En güzel intikam, başarıdır. Seni sevmeyen herkesi üzer. _Tanrı yoksa, hiçbir şeye izin yoktur. _Aşk, sizde olmayan bir şeyi, bunu sizden istemeyen birisine vermeye çalışmanızdır. _Aşk, tıpkı “realite” dediğimiz şeyin çoğu gibi bir belirsizliktir. Birbirini seven insanlar arasında aslında yanlış olan bir vaat vardır: Birini tamamlamak, onu mutlu etmek. Aynı zamanda karşımızdaki kişiyi de gerçek anlamda algılamıyoruz. Karşımızdaki kişinin özellikleri bilinçsizce verilmiş etiketleri karşılıyor. Onu gerçekten sevmiyorsunuz, o kişiyle ilgili aklınızda oluşturduğunuz imajı seviyorsunuz. _ Cinsel arzu karşısındaki kişiyi bir tatmin objesine dönüştürürken sevgi, bunun ötesine geçer. Karşısındaki kişiyi bir obje değil bir varlık olarak görür. Böylece sevmek, diğerinin bir parçası olmaya dönüşür. Hataları ve zayıflıkları kabullenilir. Karşılığında sevilme arzusunun ötesine geçtiğinde sevgi, aktif bir hediyeye dönüşür. _ Ortada sevgi varsa, kişi, karşısındakinin varlığını sever. Bu varlık sürekli kendine ihanet ediyor olsa bile sevgi devam eder. Ancak bu kişi kendine ihanet konusunda çok ileri giderse, varlığın güzelliğinin bozulacağı bir noktaya gelirse sevgi hissi yok olur. _Gerçek, yanılgıdan kaçan hatadır ve yanlış anlaşılma yoluyla ona ulaşılır. Herkes kendi gerçeğini görmezden gelir. Gerçeğin bizden “kaçtığı” anlar vardır. Örneğin bir dil sürçmesi yaşadığımızda veya düşünmeden konuştuğumuzda böyle olur. _Suçluluk duyabileceğimiz tek şey arzularımızla ilgili attığımız geri adımlardır. _“Birini gerçek anlamda yalnızca sahip oldukları için değil, eksiklikleri için de sevebilirsiniz. Kimseyi “parçalar halinde” sevmezsiniz. Bu duygu, karşınızdaki kişiyi tüm varlığıyla sevdiğinizde hissedilir. _Başarılı olan tek bilinçaltı savunma mekanizması sublimasyondur (güdüleri iyiye yönlendirme). Böylece içgüdüsel dürtüler geçerli kültürel ürünlere dönüştürülürler. Sanat, bilim ve tüm yaratıcı aktiviteler süblimasyonun sonucunda ortaya çıkarlar. _ Picasso’nun bir keresinde çevresindekileri şok edercesine söylediği gibi – Ben aramam, bulurum.” _Sahtekar olmadığımızdan nasıl emin olabiliriz? Kadın olsun erkek olsun insan "eksik"tir, ''kastre"dir; yani narsistik açıdan yaralıdır. _Lacan, Freud gibi, tek bir cins vardır. O da erkektir. Kız çocuk hadım edilmiş erkek çocuktan başka bir şey değildir der. Aynen freud gibi kadının penis arzusu çektiğini ve bu eksikliğini gidermek için de çocuk sahibi olmak istediğini söyler. Bu penis "biyolojik" penis değildir. Hayali bir penistir. Temsil ettiği şeyler güç, sevilmek ve tam olmaktır ancak lacan'a göre bu tamlık hiçbir zaman sağlanamaz. _Aileden kopuş ve yalnızlık, hayatlarımız kaybettiğimiz bu tümelliğin yerine bir şeyler ikame etme arayışından başka bir şey değildir. Dogduktan sonra iki yasina kadar, kendisini ve annesini bir butun sanan bebegin, hayati boyunca bu travmatik etkiyi uzerinden atmak icin cesitli arayislar icinde oldugunu savunur. _Bir kadın hapishanesinin müdürü üç mahkumdan birini afla serbest bırakmaya karar vermiştir; kazanan, zeka testiyle belirlenecektir. Üç kadın büyük bir yuvarlak masanın etrafına bir üçgen şeklinde yerleştirilir. Her birinin belinden aşağısı çıplaktır ve arkadan duhul edebilmesi için masaya eğilmiş haldedir. Her bir kadına ya siyah ya da beyaz bir erkek duhul edecektir, dolayısıyla önündeki diğer iki kadına duhul eden adamların yalnızca rengini görebilecektir; tek bildiği şey şudur ki bu deney için müdürün elinde, üçü beyaz, ikisi siyah olmak üzere sadece beş adam vardır. Sormaları gereken soru "beni siyah bir adam mı yoksa beyaz bir adam mı düzüyor?" değil, "ben düzülürken öteki'nin bakışı için neyim?" sorusudur çünkü, deyim yerindeyse, kendi kimliği bu bakış aracılığıyla kuruluyordur. ********** _Johann Fichte_ (1762 -1814) Alm. _Fichte, Kant'ın bir başlangıç yaptığına ve bu başlangıcın bir sisteme kavuşturularak tamamlanması gerektiğine inanmıştır. Bu sisteme ulaşmak için de bir çıkış noktası arar. Ona göre bu çıkış noktası sujedir, bilinçtir. _Kant'ın idealizmi ile hegel'in diyalektiği arasında geçiş sürecini temsil ettiği söylenir. _Kant'tan etkilenen filozofa göre iki tür felsefe şekli vardır; objeden yola çıkarak veya sujeden yola çıkılarak felsefe yapılabilir. Objeden yola çıkıldığında, cansız maddeden bilincin nasıl oluştuğu sorusu cevaplanamaz. Bu tür felsefe, determinist bir felsefedir. Dolayısıyla ahlaktan bahsedilemez. İkinci tür felsefe yapma yolu sujeden yola çıkmaktır; bu tür felsefenin baş sorusu "suje tasavvurları nasıl oluşturmaktadır?" Bu soru yanıtlanabilir. Fichte insandan yola çıkarak ahlağı mümkün kılar. _Kant’ın Eleştirel Felsefesi’ni bütünlüklü ve sistematik bir idealist metafiziğe dönüştürme yönündeki çabasıyla tanınır. Hegel ve Marx’ın diyalektik yöntemi, modern felsefeye diyalektik düşünme yöntemini getiren Fichte’nin onlara mirasıdır. _Saldırganlığı çıkarları için değil, hakkını savunmak içindir. _Bugünkü sosyalist devletin öncüsüdür. Dışa kapali ticaret devletinin, bugünkü sosyalist devlet ile ciddi benzerlikleri vardir. Ekonominin disa kapatilmasi, devlet eliyle düzenlemelerin yapilmasi ve insanin temel ihtiyaclarinin devlet eliyle gerceklestirilmesi icin "zor" un kullanimi gibi. _İɾade ya da ben, temel geɾçeklik olup özgüɾdüɾ, kendi kendisini beliɾleyen faaliyettiɾ. Ben ya da iɾade dışında heɾ şey ölü ve pasif biɾ vaɾoluşu gösteɾiɾ. _ Şeyler ve aralarındaki ilişkileri yalnızca dokunma duyularıyla değerlendirebilen doğuştan körlerden oluşan bir dünya tasarlayın. Aralarına girip onlara renklerden ve yalnızca ışık sayesinde görülebilen ilişkilerden bahsedin. Şanslıysanız, sözlerinize hiçbir anlam veremediklerini söyleyecekler. Gözlerini açabilme yeteneğiniz de yoksa eğer, boşuna konuşmakta olduğunuzu kısa sürede anlayıp susacaksınız. _Hangi felsefeyi seçtiğiniz, nasıl bir insan olduğunuza bağlıdır. _Felsefe sayesinde insan aklı kendine gelir; ve ondan sonra hiçbir destek olmaksızın kendine dayanır, elleri kadar boksör, ayakları kadar dansçıdır; mutlak biçimde kendisinin efendisi olmuştur _Alman idealizminin iki çıkış yeri var; Jena ve Berlin üniversiteleri. Berlin üniversitesi; Fıchte, Schelling, Hegel. -Her üçünün de çıkış noktası; Kant Her üçü de felsefe idesini yerine getirecek, ideal bir sistem arıyor. Her üçünde de, aklın ideal bir sistem kurabileceğine büyük bir güven var, insan aklı bütünü açıklayan tutarlı bir sistem kurabilir. Oysa Kant böyle söylemiyor, taksine akıl; ancak bir yere kadar bilebilir, diyor Kant’ın kritiği; sınır çizmek, yıkıcı. Alman idealizmin de ise bir sistem kurmak, yapıcı bir sistematizm sözkonusu. _Fıchte’nin çıkış noktası; Kant’ın özgürlük idesindeki tutarsızlıktır. Fıchte, ‘ben’in özü özgürlükse o halde niye sınırlanıyor, diye sorar. Kant ‘ben’i kendi özünde olanla değil, kendi dışında olanla sınırlıyor. Fiche Hakikatte ‘ben’in dışında bir dünya yoktur. Ben’in dışında kendinde şey yoktur. Olsa bile onu yaratan benim tasarımım, imgemdir. Fıchte’de sınırsız bir özgürlüğe sahip ‘ben’ var. Ben’in dışında ne tanrı ne de dünya var ama buz gibi bir yalnızlık var. _Varolan her şey bir tasarımda çözülürse, ‘ben’i de bir tasarım olmaktan kurtarır mı? Belki de her şey aklın bir tasarımından başka bir şey değil, belki her şey bir hiçlik. Bu yüzden bu düşünce, ürkütücü bir düşünce. _Kant, sonunda bu hiçliğe gideceğini görmüştü. Bu nedenle bilme yetisine sınır çizmişti. Bu bakımdan Kant’ın kritisizmi çok haklıdır. Akla sınır çizmezsek ya spekülasyona ya da mistisizme gider, Fıchte’nin yaptığı gibi. İnsan, kendi özgürlüğünün mutlak olmadığının bilincine vardığında asıl mutlak olan tanrıyla ilişkiye girmiş olur. _Fichte'ye göre, irade ya da ben, temel gerçeklik olup özgürdür, kendi kendisini belirleyen faaliyettir. Ben ya da irade dışında her şey ölü ve pasif bir varoluşu gösterir. Fichte Kant'a büyük hayranlık duymuş, onu görmeye gitmiş ve (Bütün Tanrısal İlhamların bir Eleştirisi) adlı eserini sunmuştur. _Fıchte’ye göre iki tip felsefe var: 1.Dogmatizm 2.İdealizm _Fıchte’nin dogmatizmden anladığı, kendi başına olan felsefedir. Fıchte’ye göre kendinde şey; bir bilinç, bir geist değil. Nasıl olur da, bir bilinç, bir geist olmayan şey benim bilincime, özgürlüğüme sınır koyabilir. Böyle bir şeyi kabul eden felsefe, dogmatiktir. 2-İdealizm; sadece bilme eyleminde bulunan ben. Hiçbir sınır tanımayan özgür ben. İdealist felsefe bütünü açıklama çabasındadır _Yöntemi diyalektiktir ve üç belirlemesi var: Tez; ‘ben benim’, kendini anlayamayan kendi içinde ben. Antitez; ‘ben olmayan’, ben, kendini görmek için kendi karşıtını koyuyor. Sentez; ‘mutlak ben’, benin yeniden kendi bütünlüğüne ulaştığı aşama. ‘’Ben bir Ben’im ve benim için, bir Ben olan herkes aynıdır. Peki, insan imgesinde içerilen ihtişam karşısında titrememeli miyim?’’ _‘’Ulaşmaya çalıştığı amaçlarının renkleri ve dışsal formları yok olabilir ama amacı aynı kalır: ’İnsanın içinde yaşadığı kilden kulübeyi silkeleyip yıkın! Varoluşunun doğası gereği insan, kendi dışındaki her şeyden bağımsızdır. Kilden kulübesinin içinde bile, kendinde böyle bir varoluş hissine sahiptir –zaman, mekan ve kendisine ait olmayan her şeyin ortadan kaybolduğu, tininin kendisini güçlü bir biçimde bedeninden koparıp aldığı tüm bu sevinç dolu anlarda, artık özgür bir biçimde, tinin yalnızca bir beden yoluyla başarabileceği tüm bu amaçların peşine düşmek için bir bedene geri döner. Onu meydana getiren son toprak parçasını da bölseniz, o hala varolacaktır. Varolacaktır, çünkü varolmayı isteyecektir. Kendi sayesinde, kendi gücüyle o, sonsuzdur.’’ _Ölümsüzlüğe kavuşma tek arzusudur. Fichte kaz çobanıdır. Yüksek kabiliyetini gören çiftlik sahibi ona felsefe eğitimini yaptırır *************** _Gilles Deleuze_ (1925-1995) Paris. İntihar. _Arzu her şeyin temelindedir. Arzu bir makinedir. Arzu üretir, sadece gerçeği üretir. Bilinçdışı arzu makinelerinin üreticisidir. Arzu, Lacan’ın arzu teorisindeki gibi bir eksiklik olmadığı gibi arzulamak da bir şeyin eksikliğini hissetmek değildir. İhtiyaçlardan ortaya çıkan şey arzu değildir, aksine arzudan türeyen her şey ihtiyaçları oluşturur. _Beraber çalıştığı psikanalist Guattari ile felseyle psikoljiyi birleştirmiş. Deleuze ve Guattari, arzunun Oedipus karmaşası ve çekirdek aile aracılığıyla baskılanmasını reddederek psikanalizi devrimci bir materyalizme dönüştürmek isterler; Marx’ın emeğin özgürleştirilmesini hedeflediği gibi Deleuze ve Guattari de arzunun özgürleştirilmesini hedeflerler. Tüm azınlıkların -kadın, işçi, çocuk, cinsel azınlık ve etnik azınlık- yabancılaşması sona ermelidir. _Deleuze'de öteki post-yapısalcı düşünürler gibi, genel felsefe tarihinin eleştirisiyle çalışır ve onu yeniden kurgular. Bu girişim, bilinen anlamda Felsefe tarihi anlayışının yerle bir edilmesi anlamına gelir. _Bir insana aşık olmak; onu kalabalığın içinden çekip çıkarmak, çokluğun içinde tek kılmak ve sonra aynı hızla o teklik içindeki çokluğu keşfetmektir. _Anne, baba ve çocuktan oluşan çekirdek aile heteroseksüelliği bir seçimden çok bir norm olarak sunar. _Yüzey mi derinlik mi? Bütün anlamın mantığının yüzeyde yattığını belirtir. _Oluş Felsefesi_ Deleuze statik bir “varolma” yerine “oluş” kavramını benimser; oluş bir halden öteki hale geçişin çoklu ve karmaşık durumunu ifade eder. Tüm eylemler bir oluş dizisidir ve büyük bir oluşun parçasıdır Sürekli devam eden sabit olmayan bir süreçtir oluş ve bir nesne veya öznesi yoktur, hayatın tüm unsurlarının ilişkili olduğu bir durumdur. Deleuze’ün amacı, öznenin olma halinden kurtulması, hayatın ve tüm olayların merkezinde olmamasıdır. _Kadın-oluş_ _Deleuze’e göre kadın-oluş tüm oluşların başlangıcı; fark edilmezlik ise Deleuze için oluşun içkin bir sonudur. Bu kavramdaki kadın ifadesi deneysel anlamda dişiyi değil azınlığı temsil eder. Kadın-oluş genel anlamda bir dönüşüm sürecine işaret eder, pozitif güçleri ve göçebe, kök-sap bilinç seviyelerini olumlar. _Yersiz yurtsuzlaşma_ Hegemonik söylemlerin tutarlılığını darmadağın etmek amacıyla düşünceyi başka farklı yerlere sürükler, yepyeni kavramlar yaratırlar; onlar için doğru ya da yanlış düşünce yoktur, düşünceler vardır. _Organsız beden_ _Beden arzulayan bir makinedir, doğadaki tüm makineler birbirleriyle ilişkilidir ve bu makineler birbirlerine eklenir ve yeni makineler oluştururlar. Organsız beden arzu üretiminin bu içgüdüsel veya toplumsal kısıtlamalardan kaçışını ifade eder. Organsız beden, biyolojik fonksiyonlar veya kültürel/tarihsel değerler ile düzenlenmemiş bir bedendir. _Queer Teori_ _Queer kelimesi uzun bir süre ucube, tuhaf, garip, iğrenç, aşağılık olan, alışılmışın dışında, anormal, hasta ve ibne anlamlarında ve özellikle lezbiyenler ile gayları işaret etmek için kullanılmıştır. Ancak 1990’ların başında queer kavramına iade-i itibar edilmiş, bu denli olumsuz anlamlar ifade eden bu kavram bir anda hem bir hareketin hem de bir teorinin adı haline gelmiştir. Queer kelimesi aslında biyolojik cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve cinsel arzu arasındaki sözde istikrarlı ilişkilerdeki tutarsızlıkları gösteren hareketleri veya düşünceleri tarif eder. Bu ilişkilerin istikrarlılığı, sorgulamaya açıktır çünkü tek sebep çoğunluğun öyle olduğunu düşünmesidir. _Aktif veya reaktif kuvvetler_ Aktif kuvvet, kendisini esneten, nereye kadar uzanabiliyorsa oraya uzanan, kendi özgür genişlemesi dışında hiçbir şeye aldırış etmeden, başkalarını umursamadan kendi yolunda ilerleyen bir kuvvettir. Reaktif kuvvetlerse kurnaz, gizli, kısıtlayıcı, müdahale edici, ikincil, aldırışsız, gayretli ve itaatkardır. Aktif kuvvetler olumlar, üretir ve esnerken reaktif kuvvetler yargıda bulunur, ahkam keser, ideolojiler ve açıklama tarzları üretir, dahiyane teoriler icat eder, uzlaşır. Aktif kuvvetler kendilerini olumlar ya da ortaya koyar; kendi farklılıklarından keyif alır, kendi olumlu doğrultuları içinde gelişir; reaktif kuvvetlerse, faaliyeti sınırlayıp zapt etmek üzere işler. _Queer beden aktif kuvvetler olarak görülmelidir, o da kendi özgür gelişiminden başka bir şeye aldırış etmez _Homoseksüel kimlik diye bir şey yoktur, aslında homoseksüel-oluş söz konusudur. Deleuze gey kimliğin sabitlenmesinin aslında istikrarsızlaştırılmak istenenin istikrarlılaştırılması olduğunu ifade eder. _Kız, kendinden bir şeyler çalınarak, erkek düzeninin ilkeleriyle çalışan örgütleme düzleminde modellenen bir cinsiyettir. Bir yersiz yurtsuzlaşma. _Queer bireyler de yersiz yurtsuzlaşmış göçebe öznelerdir. Ya bedenleri ya da cinsel pratikleriyle egemen ideoloji tarafından marjinal bir konumda bırakılırlar. Arzularını özgür bırakır, bu nedenle queer bedenler özgür bedenlerdir. Oluş tamamlanamayan bir süreçtir; bir halden öteki hale geçiştir; iki arada olma halidir. _Modern Batı düşüncesinde her zaman düşünce erkek olan bir konuşana atfedildi, erkeğin ise duyduğu sadece kendi sesiydi. Ötekilerin seslerini duyması olanaksızdı. Kadınlar, çocuklar, azınlıklar, homoseksüeller, renkli ırklar, ucubeler ve tüm ötekiler susturuldular. Deleuzyen felsefe ve queer denildiği zaman aklıma gökkuşağının tüm renkleri gibi çokluk ve çoğulluk geliyor; kanımca çoklu cinsiyetli bedenler, özgürleşmiş arzular, arzulayan ve arzularının peşinden giden göçebe bedenler fazlasıyla queer’ler. (_Benliğin altını oyar. Kendini yeniden keşfetmedir. Arzuları serbest bırakmalıdır ancak o zaman gerçek anlamda özgür olabilecektir. ) *****************
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.