Yataklarımıza kadar sokularak
yorganlarımızın altındaki pör-dük gövdelerimizin incecik damarlarında çöreklenen uykularından,gündüzleri çevremizi kuşatan her türlü ağı
yu.kendilerini parçalarçasına emip,geceleri,tıpkı bir annenin
karanlık odalarda hasta çocuğu için dualar mırıldanarak dinmiş
üfleyişlerini onun yüzünden”şifa
niyetiyle”durmamacasına gezdirip gibi,ağulu soluklarını
incecik kaçak esintilerle üfüren
kırlıklardaki otların bir gün bizleri büsbütün yok edecek olan sarhoşluğundan henüz sıyrılamışken kızgın parlamalarla her günlünden daha erken yani anne otların
dudaklarının kıpırtılarına engel
olamadıkları o esintili saatlerde
uyandığımızda çukurları kara yoğun bir dumanla dopdolu bul
dük.