"Ahmaklar her ülkede var - yani her ülkenin edebiyatını
bilenler arasında var. Yabancı kitapları kapışıyorlar. Benden
haberleri bile yok. Ben de sözüm ona bu adamlardan kurulu
bir okuyucu kalabalığı bekliyorum. Çok aptallık ... "
Yine üzülüyordu Derda.
"Sanıyorum burada ben kendimi dışarıda bırakılmış hissediyorum ... "
Derda, "Ben de" diyordu içinden.
"Korkarım sonunda ben de teslim olacağım; bu daha acıklı
olacak ... "
Derda ağlıyordu... Günlük'ün son sayfalarındaki Oğuz
Atay'ın farklı yaşlardaki fotoğraflarına bakarak döktüğü gözyaşlarını, yine o sayfalara yüzünü sürterek kurutuyordu.
Derda, Oğuz Atay'a karıştığını hissediyor ve okumuş olduğu
mutsuzluğu, hissedebileceği her yerinde hissediyordu.
En azından, Oğuz Atay'ın da kendisi kadar yalnız ve mutsuz olduğuna inanmıştı. 1977'den 1934'ü çıkarmak yarım
saatini almış ve sonucun 43 olduğunu görünce, "Ne kadar
gençmiş" diye düşünmüştü. Ve 43 yıldan fazla yaşamış bütün
ölülerin mezar taşlarına garip bir kinle bakmıştı. Belki de,
demişti kendi kendine. Belki de, bunların arasında, Oğuz
Atay'ın sözünü ettiği o ahmaklar var. Gözüne kestirdiği birinin yaşını hesapladı ve "Yetmiş yıl yaşamış herif" diye bağırdı. Sonra bir hesap daha yaptı ve "37 yıl daha fazla!" dedi.
Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Orada her kimi görüyorsa, o
da anladı. Derda'yı ne kadar hayal kırıklığına uğrattığını.
Kim bilir kaçıncı kez?