Gönderi

Geleneksel siyasî ideolojiler insanoğlu ve doğa arasındaki ilişkiye hiçbir zaman ciddî biçimde bakmamışlardır. Tipik olarak insanların doğal dünyanın hâkimleri olduğunu varsaymışlar ve do­layısıyla doğaya ekonomik kaynak gözüyle bakmışlardır. Bu anlamda çözümün bir parçası değil sorunun bir parçası olmuşlardır. The Turning Point’te (Dönüm Noktası, 1982) Fritjof Capra, bu tür fikirlerin temelinin René Descartes (1596-1650) ve Isaac Newton (1642-1727) gibi bilim ada­mı filozoflardan kaynaklandığını göstermiştir. Dünya daha önceleri organik olarak görülüyordu; ancak 17. Yüzyıl filozofları onu bir makine gibi ele almışlardır; onun parçaları, dikkatli tekrar edi­lebilen deneylerle “gerçeklere” karşı hipotezleri test etme yöntemleri de içeren yeni keşfedilmiş bilimsel yöntemlerle incelenebilir ve anlaşılabilirdi. Bilim, insan bilgisinde çok önemli ilerlemeleri mümkün kılmış ve modern sanayi ve teknolojinin gelişimi için temel sağlamıştı. Bilimin meyveleri o kadar etkileyiciydi ki modern dünyada entelektüel araştırma bilimselliğin hâkimiyeti altına gir­ mişti; bu inanca göre bilimsel yöntem, gerçeği oluşturmanın tek güvenilir aracıdır. Ancak Capra “Descartes-Newton paradigması” adını verdiği ortodoks bilimin günümüz çevre krizinin felsefî temelini oluşturduğunu ileri sürer. Bilim doğayı makine gibi görür; yani doğa herhangi bir makine gibi kurcalanabilir, onarılabilir, geliştirilebilir veya yerine bir şey konulabilir. Capra’ya göre insanlar doğanın hükümdarı değil de bir parçası olduklarını öğreneceklerse bu “Newton dünya makinesi” yıkılmalı ve yerini yeni bir paradigma almalıdır.
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.