Gönderi

“Tam uyuyacaktım. Ama ne yazık ki, bazen ne yazık ki, hep aklımdasın. Aynı vagonda, yan yana koltuklarda, ben cam kenarında büzülmüş dışarıyı izlerken senin de öylece oturduğunu hayal ediyorum. Ben hep tren yolculuğu yapmamızı istemişimdir, uzun bir tren yolculuğu, tıngır mıngır giden bir tren, sen ve ben. Birbirimizden ayrılıyoruz sevda noktasında; sen veda için oradasın, oturuyorsun yanımda ben, veda edemeyeğimin bilincinde ve duygusunda olarak yanındayım, oturuyorum. Aynı ve ortak bir paydada buluşmuyoruz seninle. Tren ilerliyor, sallana sallana, biraz da yavaş bir seyirle. Ben hüznümü, ayrılığı, yabancılığı, bitmemiş bir şeyleri, seni götürüyorum; sen... Aslında az önce yanılmışım, ortak bir şeyleri paylaşıyormuşuz; sen de benim gibi; ayrılığı, yabancılığı götürüyorsun bu yolculukta. Bitmiş olarak, hissederek -ve belki sen de üzgünsün, ama insansın işte elinden bir şey gelmiyor-, ve beni çoktan uğurlamıştın başka yolculuklarda. Peki bu yolculuk niye? Nereye gidiyoruz? Niçin yan yanayız? Bir zamanlar dilediğim gibi sorgusuz sualsiz dokunabildiğim, her bir dokunuşumdan ve dokunuşundan keyif aldığım o insan nerede? Yanımdasın, dokunamıyorum. Sivil bir kayıtsızlık hâlinde, vagondaki diğer insanlara olan kayıtsızlığım gibi, sana kayıtsız, sana yabancı bir şey olarak buradayım. Trenin sreni çalıyor, haber veriyor bir yerlere geldiğine dair. Biz nereye gidiyoruz, sonumuz ne olacak?”
·
59 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.