Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

248 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Babasının Derdini Sırtlanmış Bir Adam
Tek bacağını yitirmiş babasına bakan bir adamın Ankara ve Denizli arasında mekik dokuyup durmasını, aile evinde yaşadıklarını ve babasını ölüme uğurlayışını anlatan hazin bir roman... Ama hastalık ve ölüm işlemesine rağmen çok duygusal bir dil yok; gayet dengeli, durgun, yavaş bir kitap bence. Hasan Ali Toptaş yine kendine özgü tarzı ortaya koymuş bu kitapta.
Gölgesizler
Gölgesizler
'deki gibi yoğun bir edebiyat aktarımı göremedim fakat ona rağmen güzeldi. Olay örgüsü ve gerçekçilik daha yoğundu. Ama hayalî ögeler yine kendini belli ediyordu. Örneğin baş karakter (babasına bakan adam) arabasıyla ailesini görmek için yola çıkarken yolda hep beyaz bir at görüyor ve tanıdıklarından biri bu atın birinin öleceğine haber verdiğini söylüyor. Adamın anne ve babasının yaşadığı kasabada birçok batıl inanış var fakat Toptaş daha çok, bu inançları sorgulayıcı bir taraftan değil gerçek kılan bir taraftan bakıyor hayata. Mistik unsurlar hayatın içine dahil ediliyor, yanlışlanmıyor. Bu nedenle
Gölgesizler
Gölgesizler
'de de bu romanda da garip hissettim, bu inançları kabullenmedim fakat yine de roman alıp sürükledi beni. Hasan Ali Toptaş'ın en büyük başarısı öncelikle kendine özgü bir edebiyat anlayışı oluşturması, örneğin bir şeyleri betimlerken bazen sinestezik aktarması bazen de kişinin öznel algısını evrene yayılmış bir şey gibi hissettirmesi... Bunu çok iyi yapıyor. İkinci olarak da, dediğim gibi, mistik olayları gerçekçiliğe yedirmeyi iyi biliyor. Ben daha çok realist romanları tercih eden ve bu tarz okumalar yapmaktan zevk alan bir okur olarak o mistik ögelerden, yer yer gerçeküstü denebilecek durumlardan rahatsızlık duymuyorum. Mesela
Ahraz
Ahraz
kitabı bana fazla masalsı gelmişti. Toptaş ise dengeyi iyi kuruyor. Baş karakterle babası arasında bence hep bir mesafe vardı, bu beni hep düşündürdü. Babalar hep böyle mi? diye sorguladım sık sık. Çocuklarıyla pek iletişim kurmamaya, hep güçlü durmaya, duygularından ve hislerinden bahsetmemeye, gururlarından vazgeçmemeye çalışıyorlar. Baş karakterin babası da böyleydi ve baş karakter anne ve babası için çok uğraşmıştı gerçekten. Çok fedakâr bir evlattı bence. Babası da belki iyi yürekliydi ama kendini hiç ifade etmemesi, oğlundan uzak durması ve acılarını hep içine atması bana gereksiz geldi. Tıpkı toplumumuzdaki babalar gibi bir babaydı o da. Baş karakterin annesi ise daha duygusal, ılımlı ve bazı örflere inanmış bir karakterdi; yine tıpkı toplumumuzdaki anneler gibi. Toptaş onların yaşayışını güzel aktarmış -ki evin merdivenini kapatan ağaçlara kadar betimlemiş yaşadıkları yeri. Sonra da bu ağaçların işlev bozucu olsa bile (insanların merdivenden çıkıp inmesini engellese bile) kesilmemesi gerektiğini düşünen bir baba figürü çizmiş bize. Zaten anne de baba da çok sabit fikirli, katı değer anlayışları olan insanlardı. Baş karakterin kasabadaki bir akrabası da atı öldüğü ve onu unutamadığı için onun kişneme sesini telefon zil sesi yapmış mesela. Hatta herkese onu sık sık aramasını tembihliyor, sırf atının sesini duymak için. Yası bir türlü kabullenemiyor, takılmış. Toptaş oradaki halkın dünyasını çok iyi aktarmış. İnsanların kendilerine yarar vermeyen, hatta zarar veren şeyleri nasıl durup düşünmeden kabullendiklerini ve neden ısrarla varlığını koruduklarını anlamak zor, fakat böyle insanlar gerçekten var. Özetle ağır tempolu, hastalık ve ölüm edebiyatı yapan kitaplara ilgi duyanlar için bu kitabı öneririm.
Kuşlar Yasına Gider
Kuşlar Yasına GiderHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 201919,8bin okunma
·
64 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.