Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

670 syf.
6/10 puan verdi
·
12 günde okudu
Bu kadar yükselmeye değer mi?
Her başka bir evrende geçen kitap piyasaya çıktığında hemen o kitaba epik fantastik deme eğilimi ezbere bir biçimde okurlarda baş gösteriyor. Bu kitabı epik yapabilecek unsurlar ne olabilir diye soruyorum. Ejderhalar. Bu kitap kahraman bakış alışı ile yazılmış ve bu bile kitabın epik fantastik olmaması için yeterli. Epik fantastiklerde kitabın dünyasına aynı anda veya farklı zamanlarda bakış atar ve olan olayların dünyayı nasıl şekillendirdiğini görürüz. Hatta buna en güzel örnek bence Zaman Çarkı. Ama biz olayları sadece Violet’in bakış açısından okuyoruz. Asla diğer yerlerden Violet görmese ne oluyor bitiyor öğrenemiyoruz.(Ki yeri gelmişken söyleyeyim bence kahraman bakış alışı ile evrenin potansiyelinin daha iyi kullanılması hiç edilmiş.) Aynı anda pek çok farklı karakter okumak çok daha aydınlatıcı bir deneyim olabilirdi bence. Belki bu tamamen yazarların tercihidir ama okuduğum hiç bir epik fantezide romantizm çok ön planda olmazdı. Hatta romantizm iyi yazıldığında okuması benim için çok keyifli olur. Ama buna çok nadir rastlıyorum çünkü benim şahsi fikrimce epik fantezi yazarları romantizmi ya çok arka plana attıklarından ama kitapta olması gerektiğini de düşündüklerinden ya da sadece yazmayı beceremediklerinden dolayı romantizmi pek ön plana çıkarmazlar ve bence pekte iyi olmaz. Zaten anlatacakları çok fazla şey ve olay olduğundan olsa gerek çokta ihtiyaç duymazlar ama yinede bu romantizmi az önce bahsettiğim sebeplerle kitaplara eklerler, pek iyi olmamasa da romantizm kitaplara ayırı bir renk katar ve karakterler arasında filizlenen romantizmi okumak benim hoşuma giderdi. Ama dediğim gibi romantizm büyük çoğunlukla yazarların kitaba renk katmak için kullandığı bir değişiklik olurdu. Dördüncü kanatta ise romantizmin çok ön planda olduğunu görüyoruz. Hatta nerdeyse ikinci ana konu gibi. Bu dördüncü kanatın eleştirdiğim yanlarından biri değil ama kitabın epik fantastik kategorisinden çıkaran başka bir ayrıntı bence. Belki bu epik fantezi mevzusunu uzun uzadıya yazdım ama bu konuda fikrimi belirtmek istedim. Şimdi kitapta özgün bulmadığım ve açıkçası mantıksız bulduğum, eleştireceğim pek çok nokta var ama onlara gelmeden kitapta beğendiğim detaylardan bahsetmek istiyorum: İlk olarak kitap gerçekten inanılmaz akıcıydı. Sayfaların nasıl geçtiğini anlamadım ki kahraman bakış açısına rağmen (ben hiç hoşlanmam) beni inanılmaz kendine çekti ki bu kahraman bakış açılarında benim için çok zordur. Bu sürükleyiciliği ile bu kadar çok insanın ilgisini çekmiş olması çok normal. Kitap klişe bir tabir ile sizi gerçekten alıp götürüyor. Genel kanının aksine ben kitabı öyle çok özgün bulmadım fakat kurulan evren hiç fena değil. Ama yinde yetersiz bir anlatımı var evren iyi olsada detaylara inmek konusunda çok başarısız. (Şaşırtıcı mi peki kahraman bakış açısı ile?) İki tane yenilikçi olmayan konu bir araya getirilirmiş - savaş akademisi ve ejderhalar- ve ortaya oldukça sürükleyici bir kitap çıkmış. Ana karakterlere asla bağlanamama rağmen kabul etmeliyim ki Xaden’da Violet’da iyi karakterlerdi. Özellikle Xaden gerçekten kendi içinde çok tutarlı bir karakterdi. Bir liderin sergilemesi gereken bütün özellikler onda vardı ve bu üzerine oturmuştu. Yapmacık durmuyordu. Karaktere verilen özellikleri yazar kitap boyunca da yazmış ve anlatmış. Yani öyle bir bahsedip geçmemiş. Benim çok nadir rastladığım bir durum bu genç yetişkin kitaplarında o yüzden bu gerçekten beni tatmin etti. Xaden’nin otoritesini hissettim. Ayrıca kitaptaki emir komuta zinciri de iyidi. Olaması gerektiği gibiydi, daha doğrusu böyle bir kitapta zaten olması gereken bir şey bu ve yazar bunu atlamamış. Hiç bir karaktere de bağlanmadım deği tabi; Tairin gerçekten çok iyidi. Tam böyle sırtını dayanabileceğin huysuz tatlı büyük abi veya baba gibiydi. Violet ile iletişimi ve ona yaklaşımı çok güzeldi. Açıkçası kitabın en sevdiğim yanı ikisinin arasındaki bağ oldu. Birbirleri ile konuşmaları atışmaları, Tairin’nin pek çok şeye Violet için gönül indirmesi çok güzeldi. Ama kitapla ilgili eleştirilecek pek çok şey buldum ben. Şahsen bu kadar büyük yükselecek bir kitap değildi. Beğenenlere saygım sonsuz, sonuçta gerçekten eğlenceli bir kitaptı ama neden bu kadar insanların yükseldiğini asla anlayamadım. Ama fikrimce kitabın yarattığı bir nostalji hissiyatı var ve bu gerçekten hoş. İşte insanların bu hissiyata çekildiğini hissediyorum. Ejderhalar ve okul. Konu ejderhalar olunca ve bu kadar çok yer kaplayınca ilgide o kadar büyük oldu. Ama bunun dışında gerek yan karakterleri gerekse ana karakterleri ile diğer kitaplardan ayrışmıyordu. Xaden’i ve Violet’i başarılı bulduğumdan bahsettim ama bu özgün karakterler oldukları anlamına gelmiyor maalesef. Sürükleyicilik de bu kadar yükselmeye katkı sağlıyor. Bu kadar sürükleyici olunca pek çok detay gözden kaçabiliyor. Ve doğrusu duygusal bağ kurulan kitapların eksik yönlerini görmekte çok zor oluyor. Ve nostalji hissiyatı kitabın aslında özgün ve yenilikçi olduğu bir ilizyon yaratıyor. Tabi insanların bu kadar beğenilen bir kitabı zaten çok beğenecekleri düşüncesi ile okumalarıda bu duruma etki ediyor olabilir. Kitabın yarattığı bu yükselme etkisi azaldıkça muhtemelen olumsuz eleştirilerde artacaktır. Ya da zaten varsa bile kitabı bu kadar çok beğenen ezici çoğunluk içinde gözden kayboluyor olabilir. Gelelim kitapta mantıksız bulduğum noktalara; bu tarz kitaplar da bana öyle geliyor ki kitabın acımasızlığını vurgulamak için yazılan bir detaylar zinciri var; insan israfı. Yazarın acımasızlığı ve zorluğu göstermek için yaptığı bence kitabın evreni düşünüldüğünde mantıksızlık sınırlarına vuran bir insan israfı var. Tamam anlıyorum binici olmak zor ve bu olurken tabiki kayıplar olacak ve ejderhalar acımasız ve vahşi; doğal olarak insan öldürüyor. Ama bu ölümler bazen gereğinden fazla oluyor gibi. Mesela imtihan sırasında gerçekten insan öldürmeye gerek var mı? Okuldan atmak neden yeterli bir ceza olmasın? Ve bir daha asla binici olamasın. Bu evrende bir savaş var ve savaşlar insan kaynağı gerektirir. Demek oluyorki eğitimler sırasında boş yere insan öldürmeseniz daha iyi olur. (Savaş bu savaş sırasında tabiki insanlar ölecek olacak olan bu zaten.) Tabiki herkes binici olmaz ama bu uğurda bu kadar insan öldürmeye de gerek yoktu bence. Yeri gelmişken söyleyeyim: hiç öyle vahşiliğide hissettmedim kitapta. Çokta öyle kanlı vahşi betimlemeler yoktu bence. Ya da ben çok daha vahşi sahneler okuduğum için bana çokta sade ve hatta bazen vahşet açısından çok yavan geldi. Öyle kitabın başındaki uyarı kadar bir şiddet yoktu. Ve yine kitap boyunca karakterler binici olur olmaz kitabın nerdeyse başından beri sorguladığım şeyi sırf düşünceli ve romantik olması için Xaden Violet’e yapıyor. SPOİLER- Bir eyer. Yani anlamıyorum. Violet’in ayrıcalığı ne? Fiziki olarak küçük olması mı? Tairin çok büyük evet eyer gerçekten Violet için gerekli ama bu diğer biniciler içinde gerekli olduğu anlamına gelmez mi? Neden biniciler düşerek ölüyorlar? Kitapta anlatıldığı kadarı ile zaten sınırlı sayıda binici var. Pek çok öğrenci muhtemelen fiziksel özellikleri yüzünden ejderhadan düşüyor, tıpkı Violet gibi.-SPOİLER Dediğim insan israfının daha kötüsü bu işte; binici israfı. O kadar iki yüzlü bir sahneydiki, sahnedeki tatlılığa Tairin’nin, o gururlu ejderhanın bunu kabul etmesine odaklanamadım. Tamam anladım en acımasız dünya seninki. Bir kitaptan beklentim eğer bazı detaylar veriliyorsa, mesela bu durumda savaş akademisi üzerinden konuşacağım; bize işte şifacılar bölüğünden bahsediyor, piyadeler bölüğünden bahsediyor ama sadece bahsediliyor. Oralarda neler döndüğü hakkında hiç bir fikrimiz yok. O zaman neden bahsedildi bu bölükler kitapta. Başka bölükteki insanların binicileri nasıl gördüğünü hiç görmüyoruz mesela. Sadece binicilerin sosyal statülerini belirtmek için öyle bir adları geçiyor sanki. Violet’in Rhi ile tanışması ve çok çabuk arkadaş olmaları birbirlerine çok çabuk güvenmeleri hoştu ama kitabın yansıtmaya çalıştığı doğasına çok tersti. Mira’nın dediklerine ayıp olmasın diye öyle bir düşündü o kadar. Kitabın doğası gereği karakterlerin birbirlerine güvenmeleri daha uzun sürmeliydi. Ama yazar buna çok kolay bir cevap bulmuştu; takımdan kimse birbirini öldüremez ama başka herkes birbirini öldürebilir. Ve yine nedeyse eğitimler sırasında takımlarından kimin ölüp kimin hayatta kaldığı beni hiç şaşırtmadı. Resmen iyiler yaşasın kötüler ölsün gibi bir ilerleme vardı ölümlerde. Plot da beni şaşırtan hiç bir şey olmadı. Violet’in Tairin ile bağ kurması şaşırttı mı? Hayır. Kırılgan ve minyon kız uzun ve kaslı erkeğe aşık oldu mu? Evet. Ölmesi gerekenler yaşıyor çıktı mı? Evet. Kırılgan kızımız çok zeki mi? E o da evet. Sonunu yine başından tahmin etmiştim açıkçası SPOİLER- yani eğer bir karaktere kayboldu deniyorsa ölmediği de gayet açık oluyor bunu başka bir şekilde yazıp cesetten vs bahsedilip bir kılıf uydurulmuş olsa ve bu daha sonra ortaya çıksa çok daha inandırıcı olurdu. Kayıp insanların ortaya çıkmalarını zilyon defa okuduk. Özellikle bazı kelime seçimleri kitabın dünyasına uymuyordu. En gözüme çarpan ise “Korelasyon” oldu. İstatistik derslerinden bildiklerimle özetlemek gerekirse korelasyon basitçe iki değişkenin aynı anda artması veya azalmasıdır. Sorun kitapta bu birbirinden bağımsız değişkenlerin atması veya azalması değil fakat bu kelime tercihi; korelasyon kelimesinin kullanılması. Hatırlatmak gerekirse bu dünya hala mumla aydınlatılan, henüz ateşli silahların bile keşfedilmediği kılıç kalkan kullanılan bir dünya. Ne ara istatistiği keşfettiniz? Ya da savaşmaktan başınızı kaldırıp ne ara bilim yapmaya başladınız da istatistiğe ihtiyacınız oldu? İllaki güçlerin bağlantısından bahsetmek istiyorsan sadece bağlantı kelimesini kullan, korelasyon değil. Carr da sanki ortada sistematik bir gözlem varmış gibi dengeden bahsediyor. E hani güçler iç dünyanın yansımasıydı? Ne ara doğanın dengesine geldi konu? Umarım ki bu bir çeviri veya edisyon hatasıdır. Bazen küçük şeylere çok takılıyorum ama yine bu bir tasarlanan evrenin tutarsızlığıdır fikrimce. Bir de korelasyon gibi bir kelime çok göze batıyor. Yine toksik kelimesi, karakterlerin bazen çok modern dünyadaki gibi cümleler sarfetmesi, Violet’in partide giydiği “yırtmaçlı” etek ve bunun gibi pek çok modern dünyaya ait kullanımlar çok göze batıyordu. Kitapla ilgili eksik bulduğum bir şey; betimlemeler bence çok zayıftı. Yazar bence pek çok şeyi gözünde canlandıramamış. Okulun iç dizaynı ile ilgili çok az şey yazılı. Okulun çevresi ile ilgili betimlerler zayıf ve en önemlisi kitabın en önemli detayının, ejderhaların, betimlemeleri çok yetersiz. Sadece renklerini, kuyruklarını ve büyüklüklerini biraz okuyoruz. Onun haricinde hiç bir betimleme yok. Yüzünün çevresi nasıl mesela? Ejderhaların birbirlerinden ne gibi ayırıcı özellikleri var? Romantizm ile ilgili büyük sorunlar var bence; ilk olarak ben asla Xaden ile Violet’in aşkına ikna olamadım. Kahraman bakış açısı ile yazılan kitaplarda hele ki tek bakış açısı ile yazılan kitaplarda diğer karakterin duygularını izlemek ve anlamak çok zor oluyor ve iyi yazılmağında burada olduğu gibi bir karakterin aşkı yeterince ikna edici olmuyor. Bu durumda Xaden’nin süreci beni asla ikna etmedi. Seni gördüğüm ilk andan beri seni istiyorum diyor ama neden kızı istiyorsun? İstememek için onca sebebin varken hem de. Neden Violet’e aşık oldun? Aşık oldun ama nasıl hissettin, o süreç nasıl oldu? Violet’in neden aşık olduğunu anlıyorum. Yakışıklı, tehlikeli, korumacı, gizemli ve kesinlikle yasak birisi. Ama Xaden tarafından bakınca Violet’i onun için farklı kılan özellikleri tam olarak anlatamamış yazar bence. Bu arada Violet kitabın harmana kadar olan kısmında Xaden beni öldürecek diyip durdu ama adamın bir tane bile ters bir hareketi bile yoktu Violet’e. Düşmandan aşka olması gerekiyor ama düşmandan (yersen) direk aşka bir geçiş süreci oldu aralarında ve bunu duygudan ziyade direk şehvete atlayarak yaptılar. Yazar Xaden’nin duygularını göstermiş bak bunu yapıyor ama aslında aşık olduğundan yapıyor demiş ama bunu hissettirmemiş. Bir anda kızı korumaya kıskanmaya başlıyor ama aradaki o geçiş kitapta yok. Xaden’nin genç yetişkin kitaplarında kitabın belalısı yeni ve kırılgan kıza aşık olur klişesine uymaktan başka bir açıklaması yok galiba. Normalde düşmandan aşka kitaplarında karakterler birbirleri ile kavga ettiklerinde atışmaları sırasında deyim yerindeyse aralarında kıvılcımlar çakar eğer iyi yazılmışsa ama burada bu aradaki gizlenmiş aşkı bir türlü okura geçirememiş yazar. Yeri gelmişken söylemek gerek hiçte öyle büyük bir düşmanlık, gerilim, kavga da olmuyor aralarında. Xaden belliki ilk karşılaşmalarında Violet’dan etkilenmiş. Ve Violet’in onu etkilediği pek çok sahne var ama yaklaşık harman’a kadar aslında o kadar da etkileşimleri olmamasına rağmen bir anda Xaden Violet’e ilgi göstermeye başlıyor. Etkilendi de belli ama en büyük sorunda bunu yazar Violet’in gözünden anlatamamış. Xaden’nin duygularını kitapta okura geçiremiyor. Xaden’nin etkilenip etkilenmediğini kızın hareketleri üzerinden tahmin ederek yapıyoruz. Violet bu hareketi yaptı bu yüzden Xaden etkilendi yorumu üzerine. Kahraman bakış açısında karşıdaki karakterin duygularını hissettirmek çok zordur belki ama bunun önüne geçmesinin en iyi yolu ise Xaden’e bakış açısı yazmak olurdu. Ama hakkını da yemeyeyim harmandan sonra biraz daha iyileşmeye başlıyor bu durum. Xaden en azından üstü kapalıda olsa imalarda bulunuyor ama yine o ani geçiş çok keskin. Beş kitap olduğunu düşünecek olursak işler çok çabuk cinselliğe döküldü. İlişkileri daha kitaplar boyunca yayılmalıydı. Bu da bana diğer kitaplarda cinselliğin çok ön plana geçeceğini düşündürüyor. İlişki gelişimleri daha iyi ayarlanabilirdi. Bir de muhtemelen çok inişli çıkışlı fırtınalı bir ilişkileri olacak ve bu gerçekten çok yorucu. Aşk üçgenlerinin modası geçmedi mi? Bu kadar eski moda bir şey görmekten o kadar nefret ettim ki. Okuması yorucu, o ilişki dinamiği yorucu, kısaca o kadar gereksiz bir detaydı ki. Muhtemelen beş kitap boyunca da bu yorucu dinamiği okumaya devam edeceğiz. Yine ve yeniden kahraman bakış açısı sorunlarından biri olarak ortaya çıkan; yan karakter sorunları. Yan karakterler ilgi çekiciydi ama ciddi bir derinlik eksikliği vardı ve kendilerini benzer türlerdeki yan karakterlerden ayıramıyorlardı. Evet eğlenceli ve tatlılardı ama benzerlerini o kadar çok okudum ki. Ben artık bu tarz sıradan karakterlere bağlanamıyorum. Genelde eğer yan karakterler derinleşmiyorsa varlıklarını sorgularım. Ana karaktere arkadaş olmaktan başka varlık sebebiniz ne. Renk kattıkları, arkadaşlıklarının çok tatlı olduğu kesin ama eğer varlarsa hikayeye daha büyük katkılarında olmalı bence. Gerçi bu tamamen benim zevkimle de alakalı. Kahraman bakış açısı adı üzerinde tek kahramana ve onun aşkına doğası gereği daha çok odaklanır ve ben birden çok karakterin aynı anda önemli olduğu hikayeleri daha çok severim. Ayrıca keşke başka karakterlerinde bakış açısını görebilseydik. Tairin ve eşinin konuşmalarını çok merak ediyorum mesela. Şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere. Ben kitabı asla orijinal bulamadım. Hatta bazı yerleri o kadar kolay diğer kitaplarla eşleştirdim ki; sanki yazar baya baya o detayları alıp azıcık değiştirip kitabına eklemiş gibi. Öncelikle ejderhalar gibi mitolojik canlılardan bahsedilen bir kitapta çokta büyük bir özgünlük beklemiyorum ama bence Christopher Paolini telif davası açsa kazanır.
Eragon: Ejderha Süvarileri'nin Mirası
Eragon: Ejderha Süvarileri'nin Mirası
Eragon’nun ilk kitabını lisede okumuştum. Okuyalı çok zaman geçti üstünden ama bazı şeyler kafamda çok net o da evrenin en temel kurallarından biri olan; binici ölürse ejderha da ölür, ama ejderha ölse bile binici yaşamaya devam eder. Bu kitapta direk bu kural ters çevrilmiş ve olduğu gibi kitaba eklenmiş. Ne kadar da yenilikçi ama. Ayrıca yine Eragon’da ejderha binicisine yani süvarisine bir işaret bırakıyordu, tıpkı dördüncü kanatta olduğu gibi. Yine Saphira direk Eragon’la telepati yolu ile konuşuyordu ve kitapta anlatılana göre ejderhalar ve süvarileri ile aralarında çok derin bir bağ oluşurdu. Benim aklıma direk Eragon geldi ama diğer kitaplarda ejderhalar ile biniciler nasıl yansıtılmış bilmemem. Ama Eragon’u yıllar önce okumama rağmen o kadar kolay bağlantı kurdum ki. Bu arada Saphira’da mavi renkli bir dişi :) Bu bağlantının maskelenmesi ile direk Zaman Çarkından sanki. Zaman Çarkın’da Aes Sedai’ler bağ kurdukları muhafızları ile aralarındaki bağı maskeleyebiliyor ve bir süreliğine muhafızlarının kendilerini hissetmelerini engelleyebiliyorlardı. Aklıma gelen bir sahnede de Elayne Brigitte ile bağ kurmuştu ve Elayne’nin Rand ile seviştiği bir sahnede Elayne’nin hissettiklerini Brigitte’de hissetmişti. Tanıdık geldi mi? ;) ve yine Zaman Çarkı’ndan başka bir benzerlik Aes Sedai’si ölen bir muhafızın yaşama arzusunu kaybetmesi. Tıpkı bu kitapta ejderhaların bazılarında olan bir durum bu. Hatırlarsanız Tairin’nin Violet’den önceki binicisi öldüğünde nerdeyse ölümün kıyasına gelmesi gibi. Çok zor girilen elit bir savaş akademisi, ve o akademiye giren, akademiye kimsenin girebileceğini tahmin etmediği çelimsiz kadın, gizemli uzun boylu esmer çok iyi dövüşen üst sınıf öğrenci, yakın dövüş eğitimleri, vahşi birebir dövüşler, savaş stratejilerinin tartışıldığı dersler, tanrılar ile bağ kurduğunda elde ettiğin ve kontrolsüz kullanırsan sana zarar verecek, tüketecek büyülü güçler, dahası bunlar olurken başka bir ülke ile devam eden savaş ve kitap boyunca bir kaç kez bahsedilen “biz de daha eğitimimiz bile bitmeden cepheye çağrılabiliriz” endişesi güden öğrenciler ve kaotik bir evren. Ve en sonunda çok büyük bir güç kazanan o çelimsiz kadın karakter. Yok yok Dördüncü Kanat değil
Haşhaş Savaşı
Haşhaş Savaşı
Haşhaş Savaşı’ndan bahsediyorum. Diğer savaş akademisi kitapları nasıldır bilmiyorum veya Haşhaş Savaşı başka savaş akademisi kitaplarına benziyor mu onu da bilemem ama Dördüncü Kanat’ın yakın zamanda çıkmış, büyük ses getirmiş, Nebula ve Locus gibi prestijli iki ödüle aday olmuş bir kitaba bu kadar benzemesi… bilemiyorum Altan. Ayrıca benim fark etmediğim ama internette diğer yorumları okuyup a gerçekten de öyleymiş dediğim pek çok detay var; dört kanat var
Harry Potter ve Felsefe Taşı
Harry Potter ve Felsefe Taşı
Harry Potter da dört sınıf var. Yedi kırallık, eyalet var ve bu dünyada Venin adı verilen mitolojik canlılar var ve bir kalkan insanları onlardan koruyor ama bunlar birer halk masalı.
Taht Oyunları
Taht Oyunları
Buz ve ateşin şarkısın’da olan benzerlikleri görebiliyor musunuz? Buzdan dev bir duvar, yedi krallık ve mitoloji olduğu düşünülen buzdan yaratıklar. Ben şahsen okumadım ama yine pek çok okur özellikle karakterler üzerinden
Dikenler ve Güller Sarayı
Dikenler ve Güller Sarayı
Dikenler ve Güller Sarayı ile çok benzerlikler görmüş. Dediğim gibi ben bu seriyi okumadım ama eleştirilerde buna çok değinilmişti. Eğer ben daha önce çok az fantastik kitap okumuş olsaydım veya bu bahsettiğim kitapları okumamış olsaydım bu kitaba bende 10/10 verebilirdim. Gerçekten çok eğlenceli ve çok güzel old school bir tarzı var ve bu nostalji sizi yakalıyor. Ama… çok fazla aması var benim için. Sonuç olarak Dördüncü Kanat çok eğlenceli, sürükleyici ama pek çok yerden aldığı konseptleri yama yapmış, “ah bunu bir yerde okumuştum” hissiyatı yaratan, doğrusu masaya göründüğünün aksine yeni bir şey getirmeyen bir kitap. Sanırım şimdiye kadar yazdığım en uzun inceleme yazısı oldu. Galiba söyleyecek çok şeyim vardı bu kitap hakkında ve bende tam olarak nerde duracağımı bilemiyordum ama yazdıkça eksikleri kafama daha çok oturdu. Buraya kadar sabredip okuyanlara; sabrınız için teşekkür ederim. :)
Dördüncü Kanat
Dördüncü KanatRebecca Yarros · Olimpos Yayınları · 20232,151 okunma
··
2 artı 1'leme
·
918 görüntüleme
Emine Gündoğan okurunun profil resmi
Ben de yeni okumaya başladım ve 100'lü sayfalardayım. Bahsettiğin kitapların birkaçını okumak istiyorum ama fiyatlardan dolayı alamıyorum🥲 neyse taht oyunlarını okumadığım halde bir arkadaşımın konusunu bahsetmesi ile o duvarları özdeşleştirdim "aa taht oyunlarında da böyle canavarlardan koruyan duvarlar vardı sanki" dedim resmen kdkfldlf. Ve okuduğum kadarı ile bana nostaji havasını da veremedi de yeni çıkan fantastiklere benzettim, diğerleri gibiydi. Ayrıca çok büyük bir dönem çatışması var. Bunlar muhtemelen ışığı bile icat edememişler ama saçlarını pembeye boyatan, yarısı traşlı bi karakter var. O boyayı nerden buldum ve neyle traş ettin? Traş makinesi derlerse bayılırım şuraya. Jiletle mi ettiniz neyle ettiniz olum. Yine aşk üçgeni... Biraz daha ismi D ile başlayan ikinci erkek karakter okursam kusucam. Ve yıldım artık ana karakterin güçsüz olup da en güçlü ejderha ile eşlemesinden. Ana karakter olduğunu bu kadar belli etmeyin aq bir de 1 değil 2 ejderha ile eşleşecekmiş. Bu kadar ayrımayın kızı ya. Yeter. Biri de diğerleri gibi olsun ama farklı yönlerden öne çıksın. Fiziksel olarak en güçsüz ama 2 ejderha ile eşleşen ana karakterimiz... Orada hayatta kalması bile mucize bana kalırsa. Ve bakış açısına o kadar katılıyorum ki. Bence de 3. Kişi ağzından olmalıydı. Artık nefret ediyorum 1. kişi ağzından. Hele de fantastiklerde. Bi evren anlatacaksan git Tanrı bakış açısı ile yaz her şeyi anlat. Hiçbir şey öğrenmek istemeyen ana karakter ile öğrenince içim daralıyo. En temel bilgileri gidip 3. kitapta falan öğreniyoruz aq kitaplarda. Çok uzun oldu, içimi döktüm biraz aynı fikirde olduğum birini görünce😅
Dantalian okurunun profil resmi
Hahahahha haklısınız. Bende bana katılan biri olduğu için mutlu oldum doğrusu. 😀😀
ALMİNA BAŞKURT okurunun profil resmi
Böyle düşünen tek ben değilmişim, çok sevindim şuan 🥹 :)
Dantalian okurunun profil resmi
Yani beğenmeyenler baya bir azınlıkta açıkçası. 🥲
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.